27 Haziran 2013 Perşembe

Zira aşk, nasıl sizi taçlandırırsa öyle de sizi çarmıha gerecektir.

Halil Cibran / Ermiş

25 Haziran 2013 Salı

''Konuşacak kimse bulamadıkları için kaç kişinin yazar olduğuna, bu yüzden kaç kitap yazılmış olduğuna şöyle bir bakarsak, kitapçıların yalnız insanlar için gidilebilecek en iyi yer olduğunu anlarız.''

- Alain de Botton / Felsefenin Tesellisi
“Daha çok küçüksün, biliyorum, ama bunu şimdiden anlamanı ve iyice öğrenmeni istiyorum. Evlilik bekleyebilir, eğitim beklemez. Sen çok, çok zeki bir kızsın. Gerçekten öylesin. İstediğin her şey olabilirsin, Leyla. Seni tanıyorum. Ayrıca, bu savaş bittikten sonra Afganistan’ın erkekler kadar, belki daha da çok, sizlere gereksineceğini biliyorum. Çünkü bir toplumun, kadınları eğitimsiz olduğu sürece başarıya ulaşma şansı hiç yoktur, Leyla. Hiç yoktur.”

-Bin Muhteşem Güneş / Khaled Hosseini
"Sevmek, aşırı bollukla büyüyen tek zenginliktir.
Ne kadar çok verirseniz, size o kadar çok kalır."

- Romain GARY / Kadının Işığı

Charles Bukowski

Sadece sıkıcı insanlar sıkılır.
Sadece yanlış bayraklar dalgalanır.
Size Tanrı olmadıklarını söyleyen insanlar aslında aksini düşünürler.
Tanrı başarısızlıkların bir icadıdır.
Tek cehennem bulunduğun yerdir.
"Size kendimi olduğumdan başka türlü gösterecek değilim: Küçük bir adamım, biliyorsunuz. Ama emin olun, büyük bir adam olmadığımdan gurur duyuyorum. Entrikacı değilim; bununla da övünüyorum. Sinsilikten hoşlanmam. Daima açık, hileye başvurmadan hareket ederim. Oysa ki, bazı kişilere kötülük etmek elimdedir; kime ve ne şekilde olduğu benim bileceğim şey... Ancak bu çeşit hareketleri küçüklük sayarım. Bu bakımdan en ufak kusurum yok Kristyan İvanoviç..."

-Dostoyevski / Öteki

24 Haziran 2013 Pazartesi

Başkalarının zavallılığına bakıp kendi haline şükredenlerden tiksiniyorum.

- Dostoyevski
Yeni yeni tanıdığım hayatın karşılaştığım her yeni yüzünde en iyi öğrendiğim kural şu oldu: Eğer bilmediğim bir oyun oynuyorsam ve bu benim ilk deneyimimse, ilk hamleyi daima rakibime bırakırım.
Bu kural binlerce kez işime yarayacaktı, şimdi ve sonrasında da.

Ertürk Akşun - Ateş, Güneş ve Ada
"Beyaz tüm renklerin birleşimi, sessizlik de tüm sözlerin karışımı, en büyük gürültüdür."

Eddi Anter - İnkar

Hayattaki en büyük pişmanlık, pişman olurum diye yapmadıklarımızdır.

- Lev Tolstoy
Zayıflıklarından ötürü küçük görmemeliyiz insanları. İnsan hastayı avuturken kendisini çok sağlıklı, aptalla konuşurken de çok akıllı hisseder.

Jose Saramago
''İnsan, bir kere tek başına kalmayagörsün!
Nerde olsa tek başınadır. Meydan savaşında bile...''

-Esir Şehrin İnsanları / Kemal Tahir
İnsan, doğadaki topyekün olgunlaşmanın anahtarı. Kendi bilincine varan olgunlaşma. Eskiden soyunun kainatla sona ereceğine inanıyordu. Sonra yeryüzü ile birleştirdi akıbetini: Isı değişecek, atmosfer başkalaşacak, yaşamak imkansızlaşacaktı. Nihayet anladı ki, kökünü kurutacak kurt kendi içinde.

Umrandan Uygarlığa - Cemil Meriç
"Bir hatanın farkına varmak daha sonra çok kolaydır. Ama insan kasırgayı gözüyle görmedikçe, cinnet halkasının kıyısına gelmedikçe bunun farkına varamaz, sonra da karşı konulmaz biçimde içine çekiliverir. Kendi yaşamının bütün katmanları suratında patlarken genel bakışını yitirir ve birbiri ardına verilen hatalı kararlarla karşı karşıya kalır."

- Kıymık / Sebastian Fitzek
Bir adam ne kadar köksüz olsa da, tutunacak bir şeye ya da bir yere gereksinimi olur. Kökleri yalnızca duvar dibinde ya da bir ağaç gövdesinin yanında büyüyen defne ağacı gibi ya da uygun humuslu toprağın olmadığı yerde, narin köklerini yosuna ya da suya salan o çiçek soğanları gibi..

Bay Arkadin - Orson Welles
" 'İşte en kötüsü bu ya! Hayat doğru cevapları olmayan bir sınav. Her şeyi yeniden yaşama şansım olsaydı yine aynı şeyleri yapar, aynı yanlışları tekrarlardım. Geçen gün tam bir romana konu olacak hikaye geldi aklıma. Keşke yazabilsem! Şunu bir düşünün: Tatmin olmadığı bir yaşam süren orta yaşlı bir adamın karşısına bir cin çıkıverir ve ona yeniden yaşama fırsatı verir, üstelik bir önceki yaşamında yaptıklarını olduğu gibi, hatırlayabilecektir de. Tabii adam bu fırsatın üstüne atlar. Ama sonunda şaşkınlık ve korkuyla fark eder ki eski yaşamının tıpkısını yaşamaktadır; aynı seçimleri yapmakta, aynı yanlışlıkları tekrarlamakta ve aynı sahte hedeflere ve tanrılara sarılmaktadır.'

'Yaşamınızdaki hedefler, nereden geldi bunlar? Nasıl seçtiniz onları?' "

- Irvin D. YALOM / Nietzsche Ağladığında


''Bilinmeyen bir şeyi hissetmek ve bir gize sahip olmak önemlidir. Böyle bir şeyi yaşamamış bir insan, önemli bir şeyi yaşamamış olur.''

Carl Gustav Jung
''Gururlu bir yüceliğe erişmek isteyen ağaç fırtınalı hava ister. Yaratıcılık ve kesif de acıda saklıdır.''

-Nietzsche Ağladığında / Irvin D. Yalom

"Öğrendim ki; inancı kuvvetli olan insanların soruları az oluyor,
inkar edenlerinse cevapları..."

Eddi Anter İnkar romanından

bulmalı

Dört buçuk milyar yaşındaki dünyada biz seninle aynı tarih ve saatleri paylaşıyoruz. Ortalama insan ömrünün altmış yıl olduğunu düşünürsek, seninle aynı yüzyıl içinde ömürlerimizi tüketiyor uz. İçinde 193 ülke olan dünyada, 193’te bir olan ihtimal gerçekleşti ve aynı ülkede doğduk. İçinde 2.469.501 şehir varken, 2.469.501’te 1 ihtimal gerçekleşti ve aynı şehirde doğduk. Dünya tarihi boyunca yüz sekiz milyar insan yaşadı ve biz bu büyük rakam içinde aynı elli yıl içinde genciz. Şu an yaşamakta olan yedi buçuk milyar insan arasında seninle tanıştık. El ele tutuştuk, öpüştük. Bütün bunlara tesadüf deyip tesadüflerin ikimizin bir arada oluşunu emrettiği gerçeği ile hayatımızın geri kalanını birlikte geçirebiliriz. Bunun yanında dünya ve tarih bizim birbirimizle tanışmamız ve sevgili olmamız için müthiş çaba harcadı. Bunu görmezden gelmeyi aklından geçirme. Aşk senin ve benim birlikteliğimizin süsüdür, aile boyutundaki gerçekleri zaman içinde yaşayacak ve bizim için yaptıkları için tesadüflere teşekkür edeceğiz.

Şimdi lütfen eline bir harita ve tarih kitabı al, haritada hayatımızın geri kalanını geçireceğimiz yeri seç, ve tarihte de yazılacağımız sayfanın başlığını yaz.
Söylüyorum..;

“Seni seviyorum..”

23 Haziran 2013 Pazar


charles bukowski

 Aslında çok küçük şeyler bile kendimi mutlu hissetmeme yetiyordu. Ama bütün mesele, bu küçük şeyleri şu kocaman boktan dünyanın içinden bulup çıkarmaktı.
İstediğimiz şey bir tür başarıdır, bu birini sevmek de olabilir.

Charles Bukowksi
Hayallerin için yeteri kadar çaban ve cesaretin yoksa, onlar hayal olarak kalmaya mahkumdur..
'Neden birinin başarısızlığı herkese ilan ediliyor ki?
Eğer demir eksikliğiniz varsa, doktor size bunun için ilaç mı yazar yoksa bunu televizyona mı verir?'

3 İdiots | 3 Aptal
"Alçak ruhlu insanlar, bir prensin muazzam bir talihi olmasını hoş görürler de, kendileriyle zincire vurulmuş kimselerin en ufak bir hürriyet etmesini hazmedemezler."

- Stefan ZWEIG / Acımak
''Herkesi dostun yapmayacağına göre, düşmanlarınla yaşamasını öğrenmelisin.''

Alexis de Tocqueville
İyi bir iş yaptığımda kendimi iyi, kötü bir iş yaptığımda kendimi kötü hissediyorum. İnandığım tek din bu!

- Abraham Lincoln -
"Çalışmak, üç büyük eksikliği uzaklaştırır;
can sıkıntısını, kötü alışkanlıkları ve yoksulluğu."

- VOLTAIRE / Candide ya da İyimserlik
"Tanrım merhaba.
Cehennemi dökmeye ne gerek vardı dünyaya."

- Batuhan DEDDE / Kırmızı Eroin
OTOBİYOGRAFİ

1902'de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yaşımda Halep'te paşa torunluğu ettim
on dokuzumda Moskova'da komünist Üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu
ve on dördümden beri şairlik ederim

kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
ben hasretlerin

hapislerde de yattım büyük otellerde de
açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir

otuzumda asılmamı istediler
kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini
verdiler de
otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum Pırağ'dan Havana'ya

Lenin'i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924'de
961'de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır

partimden koparmağa yeltendiler beni
sökmedi
yıkılan putların altında da ezilmedim

951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü

sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile
aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarımın

içtim ama akşamcı olmadım
hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana

başkasının hesabına utandım yalan söyledim
yalan söyledim başkasını üzmemek için
ama durup dururken de yalan söyledim

bindim tirene uçağa otomobile
çoğunluk binemiyor
operaya gittim
çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri
camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
ama kahve falıma baktırdığım oldu

yazılarım otuz kırk dilde basılır
Türkiye'mde Türkçemle yasak

kansere yakalanmadım daha
yakalanmam da şart değil
başbakan filân olacağım yok
meraklısı da değilim bu işin
bir de harbe girmedim
sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
ama sevdalandım altmışıma yakın
sözün kısası yoldaşlar
bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da
insanca yaşadım diyebilirim
ve daha ne kadar yaşarım
başımdan neler geçer daha
kim bilir.

11 Eylül 1961 / Doğu Berlin.

Nazım Hikmet Ran
*''Hayatta en acıklı şey, bir insanın problemin kendinden kaynaklandığını görememesidir.'' - CARL GUSTAV JUNG

*"Dünyada hiçbir şey insan ruhunu hiçlik kadar baskı altına almaz.” - Stefan Zweig

*''Bazı şeyler değişir; fakat önemli şeyler aynı kalır.'' İlk Işık - Peter Ackroyd

21 Haziran 2013 Cuma

*"Yaşım ilerledikçe, insanların ne dediklerine daha az dikkat eder oldum; Yalnızca ne yaptıklarını izliyorum." - A. Carnegie


*"İnsanlar, bazen suçlu olduklarını kabullendikleri için değil, sadece karşıdaki sussun diye özür dilerler." /Paulo Coelho/


*Mutluyken bir anda üzgün moda girmeniz çok büyük ihtimalle birisini çok fazla özlediğinize işarettir.
"Hayvan daha iyi besleniyor, mal daha iyi korunuyor çocuktan. ... Çocuklar, vücutları narin olduğu için mi açlıktan, kıtlıktan daha çok ölüyorlar? Yoksa yetişkinlerin, onlar için uygun gördükleri 'çocuk payından' mı?"

Gündüz Vassaf / Cennetin Dibi
''İnsan bir şeyleri ne kadar isterse istesin, o şeyler asla kendiliğinden çıkıp gelmez. İnsan bir şeylerden özel olarak uzak durmaya çalıştığında ise, o şeyler kendiliğinden insanın üzerine üzerine gelir.''

-Sahilde Kafka / Haruki Murakami
''Yerimden fırlayarak boynuna sarılmak ve onu ağlaya ağlaya öpmek için müthiş bir arzu duydum. Hayatımda hiç bu kadar mesut olduğumu, içimin bu kadar genişlediğini hatırlamıyordum. Bir insanın diğer bir insanı, hemen hemen hiçbir şey yapmadan, bu kadar mesut etmesi nasıl mümkün oluyordu?''

-Sabahattin Ali / Kürk Mantolu Madonna

16 Haziran 2013 Pazar

Sokak Röportajları - Kim bu Gezi Park'ındakiler? (with English/German/Fr...

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Hazretlerine

İkide bir “demir ağlarla kim örmüş, hep biz ördük” deyip duruyorsunuz, Atatürk zamanında yapılanları sıfıra indiriyorsunuz. Eğer biraz tarih bilseniz bunu söylemeye utanırdınız, yüzünüz kızarırdı. O günkü örülen demir ağlar yalnız tren yolları değildi: güçlü eğitim, gü

çlü ekonomi, güçlü demokrasi , güçlü laiklik temelleri atılmasaydı, ne siz bu gün o mevkie gelebilirdiniz, ne de gösteriş olarak başlarını örttürdüğünüz, yüzleri gözleri boyalı eşlerinizi gavur ülkelerine götürüp, gavurların ellerini sıktırabilirdiniz. Özendiğiniz Müslüman ülkelerin arasında hangisi bizim ülke gibi? Kendi kıyafetinizi bile o demir ağlara borçlusunuz.

Hazinesinde borçtan başka bir şey olmayan Osmanlı devleti yıkıntısı üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti, toprağından bir damlasını satmadan, kimselerden borç almadan, bir taraftan Osmanlının, diğer tarafta yenilmediğimiz halde yenilmiş sayıldığımız birinci Cihan savaşı borçlarını öderken, yapılan işler yanında sizinkiler çocuk oyuncağı kalır. Okuma yazma, hatta sabun kullanma bilmeyen, verem, sıtma, zührevi hastalıklar, trahom gibi bulaşıcı hastalıklardan kahrolan zavallı fakir bir halk. Devletin geliri bu halkın verdiği vergilerdi. İşte o vergilerle o alay ettiğiniz demir ağlar yapıldı. Kısa zamanda elin parmakları sayımında doktorların özverileriyle hastalıkların önü alınmaya çalışılırken neler yapıldı neler!.

Koskoca ülkede bir çimento fabrikası yoktu. O yüzden evler kerpiç denilen çamurla yapılıyordu. Şeker fabrikamız yoktu. Rusya’dan gelen şekerleri bugün gibi hatırlıyorum. Evet şeker fabrikaları, çimento fabrikalar, kâğıt, silah, uçak fabrikası, kumaş fabrikaları kuruldu. Hem de ülkenin batısından doğusuna kadar dağıtıldı bu fabrikalar. Avrupa’dan bize, yenilemekte oldukları fabrikaların eskilerini ucuz fiatla satmak istediler. Eskiyi almak yine geri kalmışlıktır, diye alınmadı. Batıda “Atatürk Fabrikaları” diye adlandırılan o fabrikalar tiyatro, spor, müzik salonları ile bir kültür merkezi, çalışanlara her türlü rahatı sağlayan bir sosyal kurumdu. Ama bu fabrikalarda çalışacak biraz olsun işten anlayan işçimiz, teknisyenimiz, mühendisimiz yok gibiydi. Bunlardan bir kısmı burada bizim insanımızı eğitmek için dışarıdan getirtildi bir kısmı da Rusya’ya eğitilmek üzere gönderildi. İnsanımız o kadar yetenekli idi ki, kısa zamanda gerekli olanları öğrendi ve işleri ele aldı. O yüzden Atatürk, “Türk çalışkandır, zekidir” demiştir. Siz ise başa geçer geçmez alın teri ve büyük bir özveri ile yapılmış o güzel tesisleri satıp satıp yediniz yedirdiniz.

Ülkenin doğusu ve batısı düşman eliyle yanmış yıkılmıştı. Bir taraftan onlar onarılıyor, hastaneler okullar yapılıyor, diğer taraftan Ankara bir başkent olacak şekilde yapılandırılıyordu.

Hemen hemen hiç kara yolu yoktu. Onun için Atatürk, Osmanlı devleti zamanında “ne olurdu her vilayet senede bir kilometre yol yapsaydı, 500 yılda beşer yüz kilometre ile şehirler birbirine bağlanacaktı”, demişti.

Olan demir yolları da yabancıların elinde idi. Yalnız o mu daha bir çok kurum yabancılara aitti. Bütün onlar ellerinden alınarak ülkenin malı yapıldı. Onların üzerine 3000 kilometrelik tren yolu yapıldı ki, o zaman şimdiki gibi dağları bir anda oyacak makineler yoktu. Tüneller kazma ile kazıldı. Elde onları planlayacak hesaplayacak mühendisler yoktu. Hatta trenlerde çalışan makinist gibi memurlar bile hep Rum, Ermeni olduğundan bu konuda çalışacak insanımız da yoktu. Onun için böyle kimseleri yetiştirmek üzere okul açıldı. Tren rayları yapmak için fabrika kuruldu. Şimdi ki gibi ne gerekse dünyanın her yerinden getirilmedi.

Kilometrelerce kara yolu köprüler yapıldı.

Demir ağın bir ayağı olan “çağdaş eğitim” ne kadar önemliydi. Batı araştırmalarda icatlarda almış yürümüştü. ama biz de ne doğru dürüst ilk okul, lise ve ne de araştırmalar yapacak üniversite vardı. O yüzden Osmanlı devleti geri kalmış ve yıkılmıştı. Okullar açılsa eğitecek kimse yoktu. O yoklukta bir çok alanda eğitim almak üzere Batıya başarılı pek çok gencimiz gönderildi. Onlar daha yetişmeden Hitler’in Yahudi oldukları için işlerinden attığı çok değerli bilim insanlarının bize sığınmak istemeleriyle onlara açılan kapılarımız sonucu büyük bir eğitim atılımı başladı. İstanbul’da Darülfünun denilen okul tam bir üniversite oldu. Hukuk, Siyasal Bilgiler, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi gibi fakültelerle Ankara Üniversitesinin temeli atıldı. Gelenlere istedikleri kitaplıklar, laboratuarlar sağlandı. Onların derslerini Türkçeye çevirecek çevirmenler bulundu. Bunların hepsi para ile oluyordu. O paralar, o fakir halkın vergileriyle sağlanıyor, kimseye para yedirilmiyor, rahmetli Başbakan İnönü “kimseye bir kuruş yedirmem” diye bar bar bağırıyor, yedirmiyordu. Böylece güçlü bir eğitim temeli atıldı. O yüzden Başbakan hazretleri! istediğiniz dalda uzmanları elinizin altında bulundurabiliyorsunuz. Bundan sonra İmam Hatipler’de yetiştireceğiniz dindar ve kindar o zavallı gençleriniz, Allah’a dua ederek, yalvararak size yardımcı olurlar. Böylece elinize aldığınız bu güzel ülkeyi kendinizle toprağa gömerek tarihe kara harflerle geçersiniz.

Muazzez İlmiye Çığ

canımsın teyzem ellerinden öperim ne de güzel konuştun ağzına sağlık

https://www.facebook.com/photo.php?v=10151411845267890

15 Haziran 2013 Cumartesi

"Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiçbir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana."

[Ataol Behramoğlu]
"Unutmayalım ki cesur bir kez, korkak bin kez ölür. Önemli olan, insanın böyle bir toplumda "mezartaşı" gibi susmamasıdır..."

Uğur MUMCU
''Ne de olsa dünya dönüyor.Ya tutunup onunla birlikte döneceksiniz ya da ayağa kalkıp itiraz edecek ve dışarı fırlatılacaksınız.''

-Yeşil Yol / Stephen King
"En basit Savaşta bile çocuklar ve kadınlar korunur. Anneler ve çocuklar varken müdahale başladı"
Can Dündar (Halk TV)
CAN DÜNDAR YAZDI : "HAVA DÖNDÜ"
“Orada AVM olmaz. Gelin konuşalım çevreci
kardeşler“ dediniz ya Sayın Başbakan!
Geç kaldınız.
Çok geç.
Onlara zamanında kulak vermediniz, dertlerini
dinlemediniz, “ayyaş“ diye, “çapulcu“ diye
aşağılayıp küçümsediniz.
Artık geçmiş ola!
Hava döndü; “karşı“dan esiyor yel..
***
Polise habire gaz vermeler, “Yüzde 50’yi zor
tutuyorum“ diye diklenmeler, “Ben de çapulcuyum“
diyen genel müdürü, “Karşısında beni bulacak diye
tehdit etmeler, bizim medya yetmedi, dünya
basınına ayar vermeler...
AVM uğruna vatandaşın üç ağacına göz dikip zoru
görünce vazgeçmeler...
Bir hafta gazla, suyla, dayakla acımasızca
hırpalanan insanlardan bir “Üzgünüm“ü
esirgemeler...
Sonra da “Gelin konuşalım kardeşler”; öyle mi?
Bir küçük özür dileyip kitlelerin gazını alacağınıza
gaz verdiniz.
Aklıselim sahiplerine kulağınızı tıkarken, sizi
yedirtmeyeceğini söyleyenlerce yedirtildiniz.
Hırsınız zekanızı gölgelediği için bütün muhalefeti
kendinize karşı birleştirdiğinizi fark edemediniz.
“Milli içkimiz ayran“ diyerek, milletin ayranını
kabarttığınızı göremediniz.
Muhaliflerinize çapulcu diyerek herkesi
çapulculuğuyla iftihar eder hale getirdiniz.
Haklısınız; ağaç meselesi değil bu...
Sezdiğiniz ama anlamamakta ısrar ettiğiniz
gerçeği, ben Gezice’den tercüme edeyim:
Bu halk, artık kibir, öfke, baskı istemiyor. Onları
içine tıkmaya çalıştığınız muhafazakar kafese
girmeyi reddediyor.
Direniyor.
***
Umudu kesmek üzere olduğumuz yeni Türkiye
Taksim’den filizleniyor:
Açık fikirli, anlayışlı, duyarlı, güler yüzlü, kimseyi
dışlamayan, aydınlık, sevecen bir ülke...
Bu ortak paydada herkes birbirini buldu, kardeş
oldu, sesini dünyaya duyurdu.
Taksim, parmağınızda oynattığınız muhalefete
benzemiyor, orduyu göreve çağırmıyor, öfkenin
dilini konuşmuyor, izahla değil, mizahla çatışıyor.
Sinmiyor, direniyor.
Cin şişeden çıktı artık; bu isyan nasıl bastırılırsa
bastırılsın, sahip olduğu gücü biliyor, sokaktaki,
evlerdeki karşılığını görüyor, başkanlık düşlerini
yıkıyor.
Piyasalar, borsalar, dünya başkentleri, Batı
gazeteleri gidişatı seziyor; emrinizdeki sermaye
sahipleri, medya organları yavaş yavaş yeni rüzgara
göre yön değiştiriyor.
Son bir haftadır yüzler, orantısız bir özgüvenle
gülüyor.
O ünlü Padişah hikayesindeki gibi:
“Kullarınız baskılar karşısında artık ağlamıyor, zil
takıp oynuyor.”
“İş ciddi... Aman artık duralım“ demenizin vaktidir.

13 Haziran 2013 Perşembe

Günümüzde büyüyüp serpilen toplumları gözümün önüne şöyle bir getiriyorum da; oralarda devlet adına ya da namına sadece kendi çıkarlarına hizmet eden zengin sınıfın entrikalarından başka bir düzen göremiyorum. Çünkü zenginler öncelikle türlü dalaverelerle ele geçirdikleri ve üst üste yığdıkları malları nasıl hiç kaybetmeden korurum endişesi içindeler; bu konuda her türlü yolu, her türlü kurnazlığı deniyor, bunun üzerine kafa yoruyor, ardından da yoksulun ürettiklerini ve emeğini olabildiğince ucuza kapatmanın yollarına bakıp onu iliğine kemiğine dek sömürüyor. Sonra da bu dalaverelerin toplumun çıkarı için -buna yoksul kesim de dahil tabi- gözetilmesi gerektiğini buyuruyorlar; böylece hepsi anında yasa oluyor.

Thomas More - Ütopya


Özgürlük ve demokrasi kelimelerini sürekli duyduğunuzda şüphe edin.
Gerçekten özgür memleketlerde kimse size sürekli özgür olduğunuzu vurgulamaz.

- Jacque Fresco