16 Haziran 2014 Pazartesi

Fakat bizim gibi kadınlar, erkeğine apaçık seni seviyorum diyemezler.. Ayıptır o kelime, türlü ağızlarda orospu olmuş ve tüm masumluğunu yitirmiştir.. El ele tutuşmak değil, tüm kemikleri çatırdatırcasına sarılmak, iki bedenin muazzam uyumunu tatmak, fırtınalar kopararak ağlamak isteriz.. Ortası yoktur hislerimizin: Dilimiz ya bal, ya da zehirdir.. Alışılmış sevgi cümlelerine değil de, tutkuya açtır ruhumuz.. Olur da ter kokusuna aşık olmuşsak, doğru insandır o.. Getirdiği felaketler ne olursa olsun.. Bir şey olur.. Geldikleri gibi çıkmasını da bilirler ve çıkıp giderler.. Enkazdan kurtulduğumuz vakit anka kuşumuzu yeniden canlandırıp başka bir hayatın kapısını çalmadan, yine bacasından gireriz.. O hayatın tüm düzensizliğinin ortasına yeni bir problem, belki de güzellik oluruz.. Tazelenmiş rujumuz ve yeni sıkılmış parfüm kokumuzla.. Hiçbir şey yaşamamış, hiçbir felaket atlatmamışçasına.. // Aura..
"Bana bu çağı en iyi tanımlar gibi görünen şey, ayrılık. Herkes dünyanın geri kalanından, sevdiklerinden ya da alışkanlıklarından ayrıldı..."
Albert Camus
Kendi inşa ettiğimiz hapishanelerde yaşıyoruz
Adına ev, aile, akrabalar, töreler diyerek...
Sonra bu duvarların arasında boğulup,
Çıldırıyor,
Ama yıkılmasın diye de ,
Uğruna hayatımızı siper ediyoruz.
Buket UZUNER
"Sen bakma bu kadar hüzünlü şeyler yazdığıma. Ben çok gülerim! Ve gülerken hiç kimse anlamaz yalan olduğunu..." *
Genel bir yanılgıdır.
Çok gülen insanları mutlu sanırız...
Değildirler!
Sadece öyle görünürler.
Ve öyle görünmek için gülmezler aslında. Bu onların yaşam biçimidir.
"Hayatı gözyaşlarıyla ödüllendireceğine, gülüşleriyle cezalandırırlar." ** Hayatın acılarına karşı bir tür savunmadır bu. Çünkü acılar hiç bitmez, arkası hep gelir. Ve yorulur insan acı çekmekten!
Hayattan, sevmekten yorulur...
Kaybetmekten, tutunamamaktan, geç kalmaktan yorulur. Kendini anlatamamaktan...
Hani şair der ya; "Varlığın, yokluğundan tenha" diye; İşte o tenhalıkta yorulur bazen de. Tek başınalıktan, beklemekten, özlemekten yorulur. Sesini duyuramamaktan...
Hoyrat bir aldırmazlığın,umursamazlığın zamana yayılan acımasızlığı yorar insanı. Yoruldukça da canı yanar. Ve gülümseyerek ağlamayı öğrenir sonunda. Yaralarını saklamayı...
Gülüşünün gölgesine sığınır.
Ve mutlu sanır insanlar, o güldükçe.
Öyle göründüğünü bilmeden...
[Cemal Süreya / Gülerek Ağlamak (Paul Auster) ]
“Kimi ya da neyi sevdiysem en az onunla vakit geçirebildim. Hiçbir şeyi ya da hiç kimseyi doya doya, tadını çıkara çıkara sevemedim. Elimden alınır ya da kaybederim korkusu içimden gelenlerin bir adım önündeydi hep. Çok sonra anladım ki ben aslında sahip olduğumu zannettiğim tüm sevdiklerimi en baştan kaybettim..”
Ali Lidar.
Eskiden derdim ki;
‘İnsanın başına gelebilecek en kötü şey, bir gün yapayalnız
kalmasıdır.’
Öğrendim ki;
‘Hayatta insanın başına gelebilecek en kötü şey, yapayalnız hissetmesine neden olan insanlarla yaşamasıdır.’
*Goethe
Karlı bir akşamdı Ankara'da;
Son kez elele yürümüştük,
Bitmesin istediğimiz yola.
Kısacık beraberliğimizin bütün anılarını sığdırmıştık.
Yazarsın bana demiştin.
Bende yazarım sana sık sık.
Ağlıyordum....
Sen görmeyesin diye kaldırmıyordum başımı.
Elimi daha sıkı tuttun,
Anlıyordun....
Bu ayrılığa dayanmıyordu kalbim,
Öğrettiğim çiçek adlarını unutma dedin,
Kelebekleri kitap arasında kurutma,
Sık sık fotoğraf çektir, yolla bana,
Kitaplarım sana emanet,
İncitme kimseyi, kin büyütme kalbinde...
Beni bekle...
Yol bitti, gidiyordun artık; gittin
Sokakta gördüklerimi, filmlerdeki aktörleri sen sandım bir süre,
Kin büyütmedim kalbimde söz vermiştim sana diye,
Kitaplarını okudum, kelebeklerine dokunmadım,
Öğrendiğim çiçek adlarına yenilerini ekledim,
En çok fesleğeni, çoban heybesini, akşam sefasını sevdim.
Seni beklerken çok şey öğrendim,
Yolunu gözlediğim, sevdiğim ilk adam...
Nasıl olsa bulacaktır diye, her görüşümde aynı sesle seslendim
Uçak, babama selam söyle!
Beni kötü rüyalardan uyandıran sevdiğim ilk adam...
Bir bilsen seni nasıl özledim...
Kar yağıyor şimdi, otuz yaşım bitti,
Kitapların bende, kelebekler gibi kar taneleri,
Kendi yolumda yürürken hiç unutmadım o cümleyi;
Selamını aldım babacığım,
Kin büyütmedim kalbimde....
Küçük kızının gözleri hala senin çiçeklerinde.
Uçak, babama selam söyle!
Uçak, babama selam söyle!
İclal Aydın
Yaşantısının çocukluktan sonraki 'kendine ait' yıllarını yalnız yaşayarak geçirenler, daha sonra en uyumlu, en heyecanlı ve verimli bir beraber yaşamda bile, yalnızlıklarını özlerler.
İki Yeşil Susamuru / Buket Uzuner
"Öyle zaman olur ki, sorumluluğumuzun bir başkası tarafından üstlenilmesini isteriz. Bazen ise bir diğer insanın sorumluluğunu üstlenmemiz gerekir. Bir başka deyişle, arada bir çocuk olur ya da çocuk olma ihtiyacında olan bir yakınımızın ana ya da babası oluruz. Dengeli bir biçimde olmak koşuluyla böylesi dayanışmalar yaşamın doğal bir parçasıdır. Çünkü aslında kimse kendi kendine yeterli olamaz. İnsanlara gereğinde "hayır!" diyebilmek ve bundan ötürü suçlanmamak kadar, onlardan bir şeyler isteyebilmek ve beklentilerimizi hissettirebilmek de kendimize karşı sorumluluğumuzun bir parçasıdır. İnsanlara verebilmek de öyle!" Engin Gençtan
Oda benimle konuşuyor, kalmam için yalvarıyordu -duvardaki Maxfield Parrish tablosu, harikulade yatağım, tepeye bakan pencere, düşlerimin, düşüncelerimin, sözcüklerimin kaynağı; kendimin yankısı yalvarıyordu bana kalmam için. Gitmek istemiyordum ama kabullenmekten başka çarem yoktu, kırdığım potla kendimi tekmeleyip kapı dışarı etmiştim, geri dönüş yoktu."
John Fante / Bunker Tepesi Düşleri
"Kadınları mutlu etmek zor değildir aslında, yeter ki samimi olun onlara.
Çiçek almayı unuttum değil; param yoktu deyin mesela.
Patron mesaiye bıraktı değil, arkadaşlarla çıkacağız deyin onlara.
Arkadaşlarınızla çıkmanıza kızıp, dudak düşürüyorlarsa da; sizle daha çok vakit geçirmek içindir o tafralar da.
Yoksa turşunuzu kurmayacaklar;emin olun hiç bir zaman asla.
Aldığınız çiçekler değildir onları mutlu eden, duygularınızı somutlaştırıp kalbinizi ellerine bırakıvermenizdir; yüzlerindeki çocukça tebessümü ettiren.
Ve kalbinizin çiçeklere dönüşmüş halidir onları güldüren.
Bu yüzden vazgeçemez kadınlar çiçeklerden, o çiçekleri kalbinize benzettiklerinden.
Yoksa çiçek çokta önemli değildir, zira ben hiç görmedim kadınlardan çiçek yiyen.
Sahiplenilmeyi sever kadınlar; “kendi ayakları üstünde durma felsefeleri” güçlü görünme kaygısından.
Hesap sorar gibi değil, tebessümle “nerdeydin” dediğiniz zaman; size tüm günü anlatıverirler o an.
Ama sıkıldığınızı belli etmeyin; otobüste bi kaç durak ayakta gittikten sonra, biraz oturup tekrar yaşlı teyzeye yer vermek zorunda kaldığını da anlattığı zaman.
Dinlenilmeyi sever kadınlar; düşüncelerine değer verildiğinde eşsiz bir huzura kavuşurlar.
Düşüncelerine değer verdiğiniz an, yine karlı çıkan siz olursunuz o zaman, sizi yere göğe sığdıramazlar; o kadar büyürtürler ki taşırırlar sizi odalardan sokaktan.
Çocuktur aslında bütün kadınlar; bu yüzdendir nazlanmalar; elinde değildir ki; hala içindedir elinde pamuk şekeri saçında kurdelayla koşturan küçük kızlar.
Ve annedir bütün kadınlar; bu yüzden her zaman sizden bir adım ötede yaşarlar; çünkü geleceğinizi onlar kurarlar."
''Sarılsak biliyoruz ki daha zor ayrılacağız.
"Sarılmayalım" dedi,
"Tamam" dedim.
"Neden tamam dedin" der gibi baktı.
"Önce sen başlattın" dedim gözlerimle...
Gitti, temmuzun ortasında üşüdüm.
Kalın giyinmeliydim belki,
ama onun kadar sıcak tutan bir şey de yoktu ki.''
[Ahmet Batman / Sabah Uykum]
bir semtin sokak hayvanları sizden kaçmıyorsa, orada yaşayın, çünkü komşularınız güzel insanlardır...
Goethe
“Herkesi öldürüyoruz, sevgili dostum, kimini kurşunlarla, kimi sözlerle, kimini yaptıklarımızla. İnsanları hiç fark etmeden, hiçbir şey hissetmeden mezara yolluyoruz,”
Maksim Gorki
Bir yola neden çıktığınızı bilmiyor olabilirsiniz. Yoldaki bu kalabalığın içinde ne işiniz olduğunu bilmiyor, hatta bunu sormuyor bile olabilirsiniz. Yolun sonunu merak etmemek gibi bir dinginliğin, sonsuza kadar yürümeye yetecek bir gücün sahibi de olabilirsiniz. Sizi yolculuğa çeken yolun sonu değil, yolun kendi de olabilir. Belki sadece gitmeyi seviyorsunuzdur. Kaçıyor da olabilirsiniz ya da böyle olduğunu sanıyorsunuzdur. Öyledir.
Jack Kerouac
Yüreğinizde insan sevgisi taşıyorsunuz! Nefrete kapılmayin. Ancak sevilmeyen kişiler nefret eder. Sevilmeyenler ve anormal olanlar... Askerler, kölelik ugruna dövüşmeyin. Özgürlük için dövüşün!
Charle Chaplin
Gezegenimizi çocuklarımıza zehir ediyor büyükler! Hayallerini ve rüyalarını kirletiyor savaş severler. Onlara iyi yaşam sunma sorumluluğu taşımayan her kim varsa, insanlık suçu işliyor. Artık mutlu birşey yaşadığımızda, coşku hissimizi gösterdiğimiz bir durumda, eğlenmek istediğimizde, yemek yediğimizde, acı çeken ve aç olan tüm diğerleri için suçluluk duymaya başlamadık mı, ne dersiniz? Doğarken ve ölürken eşitiz. Öyleyse yaşam hakkı ve nasıl yaşayacağımız sadece kendimizin tasarrufundadır. Insanın insana eziyetine göz yummamak hepimizin sorumlu olduğu bir insan olma kriteridir. Barışın, en çok çocuklarımız ve tüm insanlık için bir an önce hayata geçmesi gerekiyor
Ruşen Nur Arıkan

10 Haziran 2014 Salı

Eskiden derdim ki;
‘İnsanın başına gelebilecek en kötü şey, bir gün yapayalnız
kalmasıdır.’
Öğrendim ki;
‘Hayatta insanın başına gelebilecek en kötü şey, yapayalnız hissetmesine neden olan insanlarla yaşamasıdır.’
*Goethe
Gittikçe yalnızlaşıyorsunuz insan kardeşlerim
Ne bir ortak sevinciniz kaldı sizi çoğaltacak
Ne bir içten dostunuz var acınızı alacak
Unuttunuz nicedir paylaşmanın mutluluğunu;
Toprağı rüzgârı denizi göğü
O her zaman bir insanla anlamlı
Tükenmez bir hazine gibi kendini sunan doğayı
Unuttunuz, gömülüp günlük çıkarların
Ve ucuz korkuların kör kuyularına
Daraldıkça daraldı dünyaya açılan pencereniz.
//Şükrü Erbaş.
Kadınlar susarak gider.
Çok uzun emekler verir ilişkisini yürütmek için.
Birinin kadını olmayı yüreği,beyni , ruhu o kadar zor kabul etmiştir ki, başka bir adama ait olmayı istemez.
Erkek gibi, çorbanın tuzu eksik diye kavga çıkarmaz mesela, tam tersi, konuşmamız lazım der. Erkekler de en çok bu cümleye sinir olurlar.
Ertelenir o konuşmalar, maç bitimine, yemek sonrasına ve daha birçok lüzumsuz şeyin ardına ötelenir.

Kadınlar inatçıdır, hayata tutundukları gibi, aşklarına da sahip çıkarlar.
Bu yüzdendir, konuşup derdini anlatma isteği, karşı tarafı ikna edene kadar uğraşırlar.
Sonunda pes eder adam, bir ışık görür kadın, tüm derdini paylaşır. Genellikle ne cevap alır?
Abuk sabuk konuşma!
Gereksiz ve saçma gelmiştir adama anlatılanlar, hiç de üstünde durmamıştır.
Yine bir sıkıntı, tatmin edilemeden geçiştirilir ve adam gün gelip bunların kendisine ok gibi döneceğini bilemez.

Bir kadın şikayet ediyorsa , ya da erkeklerin deyimi ile vıdı vıdı ediyorsa;
erkek bilmelidir ki, o ilişkiden hala ümidi vardır kadının.
Yürütmek, birlikte yaşamak, sorunları çözerek mutlu olmak istiyordur. Daha önemlisi, o adamı hala seviyordur.

Kadın susarak gider!
En önemli detaydır , erkeklerin hiç anlayamadığı durum işte bu kadar basittir.
O gün gelene kadar konuşan, kavga eden, tartışan kadın, kendini sessizliğe vermiştir.
Ne zaman ümidini o ilişkiden kestiyse, o zaman sevgisi de yara almış demektir. Yüreğindeki bavulları toplamıştır, kafasındaki biletleri almış ve aslında bedeni orada durarak, ilişkiden çıkıp gitmiştir.
Kadın, gerçekten gitmişse, çok sessiz olmuştur ayrılışı, kimse hissetmeden, kapıları vurup kırmadan gitmiştir.
Her akşam eve geldiğinde, kapının açıldığını gören adam anlamaz ama bir kadın sessizce gider.
Ne mutfağında yemek pişiren, ne yan koltukta televizyon izleyen, ne gece ruhunu kenara koyarak yatakta sevişmeye çalışan kadın, artık o kadındır.
Bir kadının çığlıklarından,kavgalarından korkmamak gerekir, çünkü kadının gidişi sessiz ve asildir.
Travma

Duygusal, fiziksel ya da zihinsel olarak maruz kalınan, ciddi boyuttaki sarsıntı-strestir. Diğer bir değişle, kişiye zarar veren darbedir. Tutarsız ve sağlıksız davranışlara ve de sarsılmış bir psikolojik duruma sebep olabilir. Travma tek bir olaydan kaynaklanabileceği gibi, tekrar eden durumlar sonucunda da oluşabilir. Bir deneyimi travmatik yapan ana özellik, deneyimi yaşayan kişinin baş edebilme becerilerinin ötesine geçmesi ve bu nedenle kişinin değer yargılarını ve hayata bakış açısını sarsmasıdır.

Aret Vartanyan

'Beni neden seviyorsun? Ben olduğum için mi yoksa senin olmamı istediğin gibi olduğum için mi?' diye sordu kadın. Cevapsız kaldı adam. Kadın devam etti: 'Yüreğindeki yerimi hissetmeye ihtiyacım var.' Adam: 'Kaç yıldır beraberiz işte. Hala duymaya ihtiyacın mı var?' 'Duymaya değil, hissetmeye ihtiyacım var.'dedi kadın. Adam 7 yaşındaki oğluna döndü: 'sen özel okullarda okuyasın, her şeyin yerinde olsun diye çok çalışıyorum.Anlıyorsun değil mi?' Çocuk cevap verdi:' Baba özel okulda okumasam da seninle daha çok vakit geçirsek, baba oğul takılsak olmaz mı?' Bu diyaloglar gerçek. Yaşamda neyle neyi ıskaladığımıza dikkat. Yarın çok geç olabilir.
Seni kırmaktan başka bir şey yapmayan birinin seni sevdiğine inanma. Seni sevmesini de bekleme...
Çünkü seven insan incitmekten korkar sevdiğini. Bir damla gözyaşına bile kıyamaz, üzemez...
Kendine bir iyilik yap ve umrunda bile olmadığın birini artık sevme! Senin ona olan sevgini kullanıp seni üzmesine izin verme. Kalbine acı veren değil, huzur veren birini sev.
Çünkü sevmek güzel şey, ama karşılıklı olduğu sürece...
Majör Depresif Bozukluk

Depresyon, çökkün duygu durumudur. Çökkün duygu durumu ve kişinin daha önce ilgilendiği etkinliklerden ilgisini çekmesi, artık zevk alamaması, depresyonun önemli belirtileridir. Depresyondaki bir kişi ümidini kaybetmiştir; kendisini ve içinde bulunduğu çevreyi bomboş, anlamsız, zevksiz, değersiz hissedebilmektedir. Bu durum ruhsal bir acı gibi tanımlanabilir. Kişiler artıkağlayamadıklarından yakınmaktadırlar. Enerji kaybı, okul ve işte başarısızlıklar, sorumlulukları yerine getirememe, yeni işlere girişmekte isteksizlik, uykusuzluk, sabah erkenden uyanma, gece uykunun bölünmesi ve sorunları akıldan çıkartamama, cinsel alışkanlıklarda değişiklikler ve iştah değişiklikleri sıklıkla görülür. Bazen kişiler yaşamı ve kendilerini değersiz hissedebilirler, ölümü, kendilerine zarar vermeyi düşünebilirler. Bu da depresyonun ve çökkün duygu durumunun bir belirtisidir.Depresyon tedavi edilebilen bir durumdur. Tedavi sonrasında kişiler bu duygu ve düşüncelerinde düzelmeyi yaşamaktadırlar.