"Herkes senin nasıl göründüğünü bilir ama çok az insan nasıl olduğunu hisseder. "
- Niccolo Machiavelli
30 Temmuz 2013 Salı
c.b
Karayolunda seyreden arabaların ışıklarını
görebiliyorum. Sonu gelmeyen bir ışık akışı. Bu kadar insan. Ne yaparlar? Ne düşünürler? Hepimiz öleceğiz, hepimiz, ne sirk! Bunu bilmek birbirimizi daha çok sevmemiz için yeterli bir neden olmalı, ama değil. Son derece önemsiz şeyler bizi dehşete sürükleyip dümdüz ediyor, yutuyor.
görebiliyorum. Sonu gelmeyen bir ışık akışı. Bu kadar insan. Ne yaparlar? Ne düşünürler? Hepimiz öleceğiz, hepimiz, ne sirk! Bunu bilmek birbirimizi daha çok sevmemiz için yeterli bir neden olmalı, ama değil. Son derece önemsiz şeyler bizi dehşete sürükleyip dümdüz ediyor, yutuyor.
Törenin başlangıcı iki düşünceye
dayanır: "topluluk bireyden daha
değerlidir" ve "kalıcı yarar geçici
olana tercih edilmelidir"; buradan,
topluluğun kalıcı yararının mutlaka
bireyin yararından, yani bireyin
anlık esenliğinden, hatta kalıcı
yararından ve yaşamını
sürdürmesinden bile daha önemli
tutulması gerektiği sonucu çıkar.
Birey bütüne yararlı bir
düzenlemeden dolayı ister acı
çeksin, ister sakatlansın, isterse de
bu düzenleme yüzünden ölsün, -
törenin korunması, kurbanın
sunulması gerekir. Ancak, böyle bir
anlayış sadece kendileri kurban
olmayanlarda oraya çıkar, - çünkü
kurban, kendi örneğinde bireyin
çokluktan daha değerli
olabileceğini, aynı şekilde, şu
andaki hazza, cennetteki bir ana,
belki de acısız ya da esenlik
içindeki durumların donuk bir
biçimde süregitmesinden daha
çok önem verilmesi gerektiğini
gösterir. Kurbanın felsefesi hep
artık çok geç olduğunda duyulur:
böylece töreye ve törelliğe bağlı
kalır: altında yaşanılmış ve eğitilmiş
olanın tüm töre toplamı için sadece
bir duygu olarak - üstelik birey
olarak değil, bir bütünün unsuru,
bir çoğunluğun içinde bir sayı
olarak eğitilmiş. - Böylece bireyin
kendi törelliği aracılığıyla,
çoğunluğun isteğini kendi kendine
kabul ettirdiği görülür.
Friedrich Nietzsche
c.b.
Yazabilmek için, içinde birşeylerin birikmesini beklemek zorundaydın ve beklerken deliriyordun ve delirirken içiyordun ve içtikçe deliriyordun.
"Ödev, adap, sadakat, fedakarlık, özgecilik, kibarlık; bunların hepsi de insanı uyutmaya yarayan ninnilerden başka bir şey değil; hem de öyle bir uykuya yatırıyor ki kimse bu uykudan uyanamıyor, uyansa da ancak yaşamının sonuna geldiği an oluyor bu. İşte o an, insanın hiç yaşamamış olduğunu öğrendiği an oluyor..."
Irvın Yalom , Nietzsche Ağladığında
Irvın Yalom , Nietzsche Ağladığında
"Hayat bazen çok cimridir: İnsanın yeni bir duygu tatmaksızın, günler, haftalar, aylar, hatta yıllar geçirdiği olur. Sonra, bir kapıyı bir kere açınca, ortaya çıkan boşluğa adeta bir çığ iner. Bir an hiçbir şeyiniz yoktur, bir sonraki an, kabul edebileceğinizden fazlasına sahipsinizdir."
- Paulo COELHO / On Bir Dakika
"Her zaman yapılan yanlış nedir,
bilir misin? Yaşamın değişmez
olduğunu sanmak, trenin ray
değiştirmeden sonsuza kadar
gideceğini düşünmektir. Oysa
kaderin hâyâl gücü bizimkinden
daha renklidir. Artık çıkış yolunun
kalmadığını sandığın bir durumda
umutsuzluğun zirveye vardığında,
rüzgâr hızıyla herşey değişir, altüst
olur ve bir andan ötekine geçerken
kendini yeni bir yaşantının içinde
bulursun."
-Susanna TAMARO / Yüreğinin
Götürdüğü Yere Git
bilir misin? Yaşamın değişmez
olduğunu sanmak, trenin ray
değiştirmeden sonsuza kadar
gideceğini düşünmektir. Oysa
kaderin hâyâl gücü bizimkinden
daha renklidir. Artık çıkış yolunun
kalmadığını sandığın bir durumda
umutsuzluğun zirveye vardığında,
rüzgâr hızıyla herşey değişir, altüst
olur ve bir andan ötekine geçerken
kendini yeni bir yaşantının içinde
bulursun."
-Susanna TAMARO / Yüreğinin
Götürdüğü Yere Git
“Bu yüzden, kendi kendisi olmak
için gereken enerji hep eksik
kalmıştı. Dünyadaki herkes gibi,
mutlu olmak için başkalarına
ihtiyaç duyan bir kişiydi, ama
başkalarıyla baş etmek de zordu.
Beklenmedik tepkiler gösteriyorlar,
çevrelerine koruyu duvarlar
örüyorlar, aynı kendisi gibi
davranarak hiçbir şey aldırmaz
numarasına yatıyorlardı. Yaşama
daha açık biriyle karşılaştıkları nda
ya onu daha ilk adımda dışlıyorlar
ya da ona daha çok acı
çektiriyorlardı , ”tuhaf” muamelesi
yapıyorlardı.”
-Veronika Ölmek İstiyor / Paulo
Coelho
için gereken enerji hep eksik
kalmıştı. Dünyadaki herkes gibi,
mutlu olmak için başkalarına
ihtiyaç duyan bir kişiydi, ama
başkalarıyla baş etmek de zordu.
Beklenmedik tepkiler gösteriyorlar,
çevrelerine koruyu duvarlar
örüyorlar, aynı kendisi gibi
davranarak hiçbir şey aldırmaz
numarasına yatıyorlardı. Yaşama
daha açık biriyle karşılaştıkları nda
ya onu daha ilk adımda dışlıyorlar
ya da ona daha çok acı
çektiriyorlardı , ”tuhaf” muamelesi
yapıyorlardı.”
-Veronika Ölmek İstiyor / Paulo
Coelho
'' Bir kadının dudaklarında değildir aşk.
Bedeninde hiç değildir.
Aşk, kadının göz kapaklarındadır.
Kadın, göz kapaklarında saklar o adamı.
... Ne kadar yanarsa yansın canı, ağlayamaz bazen.
... Sımsıkı yumar gözlerini.
Adam hep orda kalır.
Kadın, asla bırakmaz adamı.
Kadın, asla vazgeçmez ondan. ''
Özdemir Asaf
Bedeninde hiç değildir.
Aşk, kadının göz kapaklarındadır.
Kadın, göz kapaklarında saklar o adamı.
... Ne kadar yanarsa yansın canı, ağlayamaz bazen.
... Sımsıkı yumar gözlerini.
Adam hep orda kalır.
Kadın, asla bırakmaz adamı.
Kadın, asla vazgeçmez ondan. ''
Özdemir Asaf
felaket tellalı kırmızı vosvos
"Doğrudur; kitap okumak karın doyurmuyor. Ancak karnı tok, beyni boş adamlardan çektiğimiz kadar hiç kimseden çekmedik.."
"Her fert az çok iyi; az çok zeki; az
çok uyuşuk; az çok yoksa filâna iyi
filâna kötü demek doğru değildir.
Bu zeminde insanlar ırmaklara
benzer. Su her tarafta birdir;
özellikleri aktığı yere ve zaman
göre değişir. Bazen parlak, bazen
bulanık olur. Bazen ılık, bazen
soğuktur. Her insan, üzerinde
insanlara özgü bütün niteliklerin
tohumlarını taşır."
- Lev TOLSTOY / Diriliş
çok uyuşuk; az çok yoksa filâna iyi
filâna kötü demek doğru değildir.
Bu zeminde insanlar ırmaklara
benzer. Su her tarafta birdir;
özellikleri aktığı yere ve zaman
göre değişir. Bazen parlak, bazen
bulanık olur. Bazen ılık, bazen
soğuktur. Her insan, üzerinde
insanlara özgü bütün niteliklerin
tohumlarını taşır."
- Lev TOLSTOY / Diriliş
"Kimi insanlar hayatı güdüleriyle
yaşamak istemez ya da isteseler de
bunu bir türlü beceremezler. Bu
hayatla olan ilişkilerinde nedense
maya tutmamıştır. Yaşadığı süre
boyunca yaşamı her yönüyle
irdeleyen, yeri geldiğinde
sorgulayan ve her kavramdan bir
anlam çıkarmaya çalışan ve bunu
yaparken çoğu zaman toplumdan
izole edilen insanlar nadiren de
olsa çıkar. Yusuf, belki de bu
talihsiz denebilecek insanlardan
biriydi..."
- Ahmet Çağlayan / Ş
yaşamak istemez ya da isteseler de
bunu bir türlü beceremezler. Bu
hayatla olan ilişkilerinde nedense
maya tutmamıştır. Yaşadığı süre
boyunca yaşamı her yönüyle
irdeleyen, yeri geldiğinde
sorgulayan ve her kavramdan bir
anlam çıkarmaya çalışan ve bunu
yaparken çoğu zaman toplumdan
izole edilen insanlar nadiren de
olsa çıkar. Yusuf, belki de bu
talihsiz denebilecek insanlardan
biriydi..."
- Ahmet Çağlayan / Ş
Ben size manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır. Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, cemiyetlerin, fertlerin saadet ve bedbahtlık telâkkileri bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur.
Mustafa Kemal ATATÜRK
Mustafa Kemal ATATÜRK
29 Temmuz 2013 Pazartesi
Kainat yek vücut, tek varlıktır.
Herkes ve her şey görünmez iplerle birbirine bağlıdır.
Sakın kimsenin ahını alma; bir başkasının, hele hele senden zayıf olanın canını yakma.
Unutma ki dünyanın öte ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir.
Ve bir kişinin saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir.
- Şems -i Tebrizi
Herkes ve her şey görünmez iplerle birbirine bağlıdır.
Sakın kimsenin ahını alma; bir başkasının, hele hele senden zayıf olanın canını yakma.
Unutma ki dünyanın öte ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir.
Ve bir kişinin saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir.
- Şems -i Tebrizi
Tazelik yok içlerinde. Mucizenin
kırıntısı yok. Kendilerini öğütüp
duruyorlar, üstelik üstüme. Farklı bir
şey yapan bir insan görsem devam
etmek için güç bulacağım kendimde.
Ama öyle bayat, öyle kasvetliler ki.
Heyecan yok. Gözler, kulaklar,
bacaklar, sesler var ama… hiç. İçten içe
pıhtılaşıyor,kendilerini yaşadıklarına
inandırıyorlar.
C. Bukowski - Kaptan Yemeğe Çıktı ve Tayfalar Gemiyi Ele Geçirdi
kırıntısı yok. Kendilerini öğütüp
duruyorlar, üstelik üstüme. Farklı bir
şey yapan bir insan görsem devam
etmek için güç bulacağım kendimde.
Ama öyle bayat, öyle kasvetliler ki.
Heyecan yok. Gözler, kulaklar,
bacaklar, sesler var ama… hiç. İçten içe
pıhtılaşıyor,kendilerini yaşadıklarına
inandırıyorlar.
C. Bukowski - Kaptan Yemeğe Çıktı ve Tayfalar Gemiyi Ele Geçirdi
charles bukowski
Gün doğmadan uyandığınızda bir sis görürsünüz ya. Kısa bir süre orada durur, sonra birden yok olur gider. Aşk gerçekliğin ilk ışıklarında yok olup gidecek bir sistir.
"Üzerinde anlaştığımız hiçbir ilke yok. Dil perişan, mefhumlar kaypak, kelimeler köksüz. Politikanın çığlıkları yanında şiirin ve düşüncenin sesi boğuk bir inilti. Hıristiyanlaşmadık ama içimizde bir ortaçağ keşişi yaşıyor. Elbirliğiyle sarıldığımız tek müessese: Aforoz. Sevginin, anlayışın dayanışmanın kaybolduğu karanlık devirlerde tenkit susar, hiciv konuşur. Sağ uykuda, sol şuursuz. Her iki cephenin ortak vasfı; Kadırnaşinaslık. İnsanla insanı birbirinden ayıran duvarları hicvin dinamiti yıkar ancak. Silahların konuştuğu yerde şarkı söylenmez." (Cemil Meriç – Mağaradakiler)
charles bukowski
Tanrım ne kadar sıkıcıydılar. Tıpkı diğer insanların çoğu gibi. Yeni, ilginç hiçbirşey kalmamıştı artık hayatta. Herşey ruhsuz ve ölüydü. Tıpkı filmler gibi.
can yücel
Bir kadın ''pardon anlamadım?'' diyorsa, bu ;
Söylediğin şeyi anlamadığı anlamına gelmez.
Sana değiştirmen için ikinci bir şans veriyordur.
Bir nevi cami+duvar+ecel üçlüsü misali..
Söylediğin şeyi anlamadığı anlamına gelmez.
Sana değiştirmen için ikinci bir şans veriyordur.
Bir nevi cami+duvar+ecel üçlüsü misali..
charles bukowski
Acı acayip bir şeydi. Bir kuşu öldüren kedi, bir araba kazası, bir yangın... Acı gelir, BANG, oradadır, yerleşir üzerinize. Gerçektir. Aptalın biri gibi görünürsünüz dışardan bakanlara. Birdenbire aptallaşmış gibi. Ne hissettiğinizi anlayan ve size nasıl yardım edeceğini bilen birisini tanımadığınız takdirde hiçbir çaresi de yoktur.
charles bukowski
Sözler cansız değildiler, insanın beyninde mırıldanan şeylerdi sözler. Onları okuyup sihrine varabilirsen acı çekmeden yaşayabiliyordun, başına ne gelirse gelsin ümidini yitirmeden.
"Filozoflardan ve düşüncelerinden söz ederken hep erkekleri kastettim aslında. Çünkü felsefe tarihi de erkeklerin damgasını taşıyor. Bunun nedeni de, kadının hem kadın hem de düşünen bir varlık olarak insanlık tarihi boyunca hep ezilmiş, baskı altında tutulmuş olması. Kötü bir şey bu, çünkü birçok önemli deneyimin yitip gitmesine neden oluyor. Ancak bizim yüzyılımızda kadınlar felsefe tarihine tam anlamıyla adım atabildi."
- Jostein GAARDER / Sofie'nin Dünyası
- Jostein GAARDER / Sofie'nin Dünyası
Gerçek bir usta ustalar yaratır
takipçiler değil. Gerçek usta seni
kendine döndürür. Onun tüm
gayreti seni kendisinden
bağımsızlaştırm aktır çünkü
yüzyıllardır bağımlıydın ve o seni
hiçbir yere götürmedi. Sen hâlâ
ruhun karanlık gecesi içerisinde
tökezlemeye devam ediyorsun.
Sadece senin manevi ışığın
gündoğumu olabilir. Sahte usta
seni onu izlemeye, onu taklit
etmeye, kendisinin karbon kopyası
olmaya ikna eder. Gerçek usta
senin bir karbon kopyası olmana
izin vermeyecektir, o senin orijinal
olmanı ister. O seni seviyor! Nasıl
seni taklitçi yapabilir? O sana şefkat
duyuyor, o senin tamamıyla özgür
olmanı ister; tüm dışsal
bağımlılıkların dan tamamıyla
özgür olmanı ister. OSHO
takipçiler değil. Gerçek usta seni
kendine döndürür. Onun tüm
gayreti seni kendisinden
bağımsızlaştırm aktır çünkü
yüzyıllardır bağımlıydın ve o seni
hiçbir yere götürmedi. Sen hâlâ
ruhun karanlık gecesi içerisinde
tökezlemeye devam ediyorsun.
Sadece senin manevi ışığın
gündoğumu olabilir. Sahte usta
seni onu izlemeye, onu taklit
etmeye, kendisinin karbon kopyası
olmaya ikna eder. Gerçek usta
senin bir karbon kopyası olmana
izin vermeyecektir, o senin orijinal
olmanı ister. O seni seviyor! Nasıl
seni taklitçi yapabilir? O sana şefkat
duyuyor, o senin tamamıyla özgür
olmanı ister; tüm dışsal
bağımlılıkların dan tamamıyla
özgür olmanı ister. OSHO
charles bukowski
Kötü olanla, bize kötü olduğu öğretilenler farklı şeyler olabilir.Toplum bize bazı şeylerin kötü olduğunu öğretip bizi köleleştirmeye çalışır.
Seni sevdiğimi göreceksin
sevmediğim zaman,
çünkü iki yüzüyle karşına çıkar
hayat.
Bir sözcük sessizliğin kanadı olur
bakarsın,
ateş de pay alır kendine soğuktan.
Seni sevmeye başlamak için
seviyorum seni,
sana olan sevgimi sonsuzlaştıraca
k
bir yolculuğa yeniden başlamak
için:
bu yüzden şimdilik sevmiyorum
seni.
Sanki ellerindeymiş gibi
mutluluğun
ve hüzün dolu belirsiz bir yarının
anahtarları
hem seviyorum, hem de
sevmiyorum seni.
Sevgimin iki canı var seni sevmeye.
Bu yüzden sevmezken seviyorum
seni
ve bu yüzden severken seviyorum
seni.
-Pablo NERUDA -Matilde'ye Sone /
Yüz Aşk Sonesi
sevmediğim zaman,
çünkü iki yüzüyle karşına çıkar
hayat.
Bir sözcük sessizliğin kanadı olur
bakarsın,
ateş de pay alır kendine soğuktan.
Seni sevmeye başlamak için
seviyorum seni,
sana olan sevgimi sonsuzlaştıraca
k
bir yolculuğa yeniden başlamak
için:
bu yüzden şimdilik sevmiyorum
seni.
Sanki ellerindeymiş gibi
mutluluğun
ve hüzün dolu belirsiz bir yarının
anahtarları
hem seviyorum, hem de
sevmiyorum seni.
Sevgimin iki canı var seni sevmeye.
Bu yüzden sevmezken seviyorum
seni
ve bu yüzden severken seviyorum
seni.
-Pablo NERUDA -Matilde'ye Sone /
Yüz Aşk Sonesi
Ah be çocuk! Senin rengarenk
dünyana da mı soktular bir rengin
olsun inancını. Renkleri gösterdiler
de seç mi dediler çocuk. Renkli bir
dünyayı sana da mı çok gördüler
çocuk. Siyah bakış acılarından, renk
körü duygularından kara kalem
çalışması gri mutluluklar mı çizdiler
sana da çocuk.
Ah be çocuk! İki de bir soruyorsun
” benim rengim ne olsun”.
Olacaksa beyaz olsun, saf olsun.
Saklı olsun içinde bütün renkler;
insanların içinde sakladıkları
duyguları, hayalleri, düşünceleri
gibi. Bırak beyaz içinde renklerini
saklasın, insanlar kendilerini. Sen
saklanma hayattan çocuk. Mavi
gökyüzü altında pembe hayallerini,
yanaklarını kırmızılaştıran
duygularını, yeşil yeşil umutla
bakan gözlerini saklama çocuk.
Sakla saflığını insanlara inat çocuk.
Ah be çocuk! ” Neden bir çok
kişinin rengi siyah” diye
soruyorsun. Bu dünya kirlendi,
insanlar kirlendi çocuk. Kirli
düşüncelerimizl e, kirlenmiş
duygularımızı beyaz yalanlarla
sarmak yetmedi. Beyaz günlerin
gölgesi oldu karanlıklar. Beyazla
siyah ayırt edilemiyor. Ba(k)’kış bu,
be’yaz diyemiyoruz artık çocuk!
Ah be çocuk! Bu kadar karamsar
konuştuğuma bakma. Siyah beyaz
değildi bu dünya. Kırmızı vardı
mesela. Sevgiyle dolu kıpkırmızı
yürekler vardı, utancından yüzü
kızaran. Sevginin anlatıldığı kırmızı
güller vardı önceleri kitapların
arasında kuruyan şimdilerde
yürekte solan. Duygusal insanlar bu
kadar az değildi. Duygularını
saldılar da tamamen duygusal
dışlandılar, kullanıldılar. Saf saf
olamadık saflar karşısında saflık
kaybetti çocuk.
Ah be çocuk! Sadece kırmızıyı mı
kurban verdik bu dünyaya. Mavimiz
vardı gökyüzü kadar sınırsız. Birde
mavi gökyüzü altında sınırsız
hayallerimiz. Düşünceleri beyaz,
duyguları kırmızı insanlar pembe
hayaller kurardı; yemyeşil bir dünya
üzerinde huzur içinde yaşlanılan
pembe panjurlu ev. Ev’lendik çocuk.
Üç odaya kocaman yalnızlıklar
sığdırdık, bir salonda yaş’landık. Eş
seçmeyi es geçtik. Eş zamanlı
zamansız ayrılıklar yaşadık. Çocuk
işte bir zamanlar biz böyle bir
hayat yaşadık.
Ah be çocuk! Gel sen yine de
karam’sar olma. Karaları sar ki
geleceğimiz çıksın aydınlığa. Senin
rengin belli çocuk; beyaz
aydınlığımızsın sen. Gel çocuk ben
seni, sen bunları sakla. Gelecek
rengarenk dünyayı kirlettirmeyeli
m, çaldırmayalım. Gel çocuk sana
yeni bir dünya bulalım.
Mehmet Şahin
dünyana da mı soktular bir rengin
olsun inancını. Renkleri gösterdiler
de seç mi dediler çocuk. Renkli bir
dünyayı sana da mı çok gördüler
çocuk. Siyah bakış acılarından, renk
körü duygularından kara kalem
çalışması gri mutluluklar mı çizdiler
sana da çocuk.
Ah be çocuk! İki de bir soruyorsun
” benim rengim ne olsun”.
Olacaksa beyaz olsun, saf olsun.
Saklı olsun içinde bütün renkler;
insanların içinde sakladıkları
duyguları, hayalleri, düşünceleri
gibi. Bırak beyaz içinde renklerini
saklasın, insanlar kendilerini. Sen
saklanma hayattan çocuk. Mavi
gökyüzü altında pembe hayallerini,
yanaklarını kırmızılaştıran
duygularını, yeşil yeşil umutla
bakan gözlerini saklama çocuk.
Sakla saflığını insanlara inat çocuk.
Ah be çocuk! ” Neden bir çok
kişinin rengi siyah” diye
soruyorsun. Bu dünya kirlendi,
insanlar kirlendi çocuk. Kirli
düşüncelerimizl e, kirlenmiş
duygularımızı beyaz yalanlarla
sarmak yetmedi. Beyaz günlerin
gölgesi oldu karanlıklar. Beyazla
siyah ayırt edilemiyor. Ba(k)’kış bu,
be’yaz diyemiyoruz artık çocuk!
Ah be çocuk! Bu kadar karamsar
konuştuğuma bakma. Siyah beyaz
değildi bu dünya. Kırmızı vardı
mesela. Sevgiyle dolu kıpkırmızı
yürekler vardı, utancından yüzü
kızaran. Sevginin anlatıldığı kırmızı
güller vardı önceleri kitapların
arasında kuruyan şimdilerde
yürekte solan. Duygusal insanlar bu
kadar az değildi. Duygularını
saldılar da tamamen duygusal
dışlandılar, kullanıldılar. Saf saf
olamadık saflar karşısında saflık
kaybetti çocuk.
Ah be çocuk! Sadece kırmızıyı mı
kurban verdik bu dünyaya. Mavimiz
vardı gökyüzü kadar sınırsız. Birde
mavi gökyüzü altında sınırsız
hayallerimiz. Düşünceleri beyaz,
duyguları kırmızı insanlar pembe
hayaller kurardı; yemyeşil bir dünya
üzerinde huzur içinde yaşlanılan
pembe panjurlu ev. Ev’lendik çocuk.
Üç odaya kocaman yalnızlıklar
sığdırdık, bir salonda yaş’landık. Eş
seçmeyi es geçtik. Eş zamanlı
zamansız ayrılıklar yaşadık. Çocuk
işte bir zamanlar biz böyle bir
hayat yaşadık.
Ah be çocuk! Gel sen yine de
karam’sar olma. Karaları sar ki
geleceğimiz çıksın aydınlığa. Senin
rengin belli çocuk; beyaz
aydınlığımızsın sen. Gel çocuk ben
seni, sen bunları sakla. Gelecek
rengarenk dünyayı kirlettirmeyeli
m, çaldırmayalım. Gel çocuk sana
yeni bir dünya bulalım.
Mehmet Şahin
''Her şeye başkaldırıyorum . Başka
insanların kendilerini üzerimde
yetke saymalarına, başkaları
tarafından eğitilmeye, başkalarının
bildiklerini bana kabul ettirmeye
çalışmalarına başkaldırıyorum .
Kendim bulmadıkça hiçbir şeyi
doğru kabul etmiyorum.
Başkalarının benden farklı
düşünmesine karşı değilim, ama
onların bana düşüncelerini,
yaşamla ilgili görüşlerini zorla
kabul ettirmeye çalışmalarına
katlanamıyorum. Daha küçük bir
çocukken de başkaldırıyordu m.
Dinliyor, izliyor, ama bir yandan da
sözlerin yanılsamasının ardındaki
hakikati arıyordum.''
Krishnamurti
insanların kendilerini üzerimde
yetke saymalarına, başkaları
tarafından eğitilmeye, başkalarının
bildiklerini bana kabul ettirmeye
çalışmalarına başkaldırıyorum .
Kendim bulmadıkça hiçbir şeyi
doğru kabul etmiyorum.
Başkalarının benden farklı
düşünmesine karşı değilim, ama
onların bana düşüncelerini,
yaşamla ilgili görüşlerini zorla
kabul ettirmeye çalışmalarına
katlanamıyorum. Daha küçük bir
çocukken de başkaldırıyordu m.
Dinliyor, izliyor, ama bir yandan da
sözlerin yanılsamasının ardındaki
hakikati arıyordum.''
Krishnamurti
"Ruh yorgunuyum, gönül
yorgunuyum, hayat yorgunuyum;
öğrenmek, bilmek, anlamak,
anlamamış gibi yapmak,
düşünmek, hissetmek, tanımak,
tanık olmak, katlanmak, anlayış
göstermek, görmezden gelmek,
üzerinde durmamak, idare etmek,
üzülmemiş görünmek, alışmak,
alışamamak, sabretmek, katlanmak,
beklemek yorgunuyum. Tam da
artık bu memlekette hiçbir şey
şaşırtmaz beni sanırken, her
seferinde yeniden şaşırmak
yorgunuyum."
- Murathan MUNGAN / Yüksek
Topuklar
yorgunuyum, hayat yorgunuyum;
öğrenmek, bilmek, anlamak,
anlamamış gibi yapmak,
düşünmek, hissetmek, tanımak,
tanık olmak, katlanmak, anlayış
göstermek, görmezden gelmek,
üzerinde durmamak, idare etmek,
üzülmemiş görünmek, alışmak,
alışamamak, sabretmek, katlanmak,
beklemek yorgunuyum. Tam da
artık bu memlekette hiçbir şey
şaşırtmaz beni sanırken, her
seferinde yeniden şaşırmak
yorgunuyum."
- Murathan MUNGAN / Yüksek
Topuklar
charles bukowski
İnsanların, senin hakkında ne düşündüklerini önemsemeyerek, ömrünü uzatabilirsin mesela.
charles bukowski
Yalnızlıkla beslenen biriydim; yalnızlığımı alırsanız yemeğimi ve suyumu almış kadar olursunuz. Yalnız kalamadığım her gün gücümden bir şeyler alıp götürür. Bununla övünmüyorum ama önemliydi benim için. Odanın karanlığı güneşti bana.
Aşk sözcüğüne anlamını veren,
bedenin tüm hücrelerinde,
sinirlerinin her atomunda
duyduğun bir duygudur. Sonra, bir
gün, bir rastlantı, yeniden aynı
heyecan,aynı coşku, aynı
yoğunlukta yaşanan anlar.
İnanamazsın. Bir düşteyim sanırsın.
Kitaplar da benim için öyledir. Eski
aşklara dönemezsin , ama eski
kitaplara dönebilirsin.
Tezer Özlü, Kalanlar
bedenin tüm hücrelerinde,
sinirlerinin her atomunda
duyduğun bir duygudur. Sonra, bir
gün, bir rastlantı, yeniden aynı
heyecan,aynı coşku, aynı
yoğunlukta yaşanan anlar.
İnanamazsın. Bir düşteyim sanırsın.
Kitaplar da benim için öyledir. Eski
aşklara dönemezsin , ama eski
kitaplara dönebilirsin.
Tezer Özlü, Kalanlar
''Bedel ödersin; ödediğin bedelin,
bir karşılığı vardır diye. O karşılık
her ne ise bedel öderken yaşadığın
acının yükünü azaltır, yani
dayanabilme direncini yükseltir.
Fakat ödediğin bedelin karşılığı,
bedelin değerinde değilse ki daima
değildir; asıl bedeli de o zaman
ödemeye başlarsın, ödediğin
bedelin, bedelsiz karşılığıyla... ..
Yani yaşadığın acıları hafifleten
karşılıksız olaylar, seni gerçek
bedellerle baş başa bırakır.
Sen ödersin, bedel de büyük
acılarla daima peşinden gelir.. Asıl
bedel, sen ödediğin halde
kaybettiklerinl e başlar.''
Zata, syf: 151
bir karşılığı vardır diye. O karşılık
her ne ise bedel öderken yaşadığın
acının yükünü azaltır, yani
dayanabilme direncini yükseltir.
Fakat ödediğin bedelin karşılığı,
bedelin değerinde değilse ki daima
değildir; asıl bedeli de o zaman
ödemeye başlarsın, ödediğin
bedelin, bedelsiz karşılığıyla... ..
Yani yaşadığın acıları hafifleten
karşılıksız olaylar, seni gerçek
bedellerle baş başa bırakır.
Sen ödersin, bedel de büyük
acılarla daima peşinden gelir.. Asıl
bedel, sen ödediğin halde
kaybettiklerinl e başlar.''
Zata, syf: 151
Tümüyle güvendiğiniz bir şeye asla kendinizi adamazsınız. Kimse yarın güneşin doğacağını fanatik bir biçimde haykırmaz. Çünkü güneşin yarın doğacağını herkes bilir. İnsanlar, politik ya da dinsel inançlar ya da başka tür dogmalar ya da amaçlara kendilerini fanatikçe adıyorsa bunun nedeni daima, bu dogmaların ya da amaçların kuşkulu olmasıdır.
Robert Maynard Pirsig / ''Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı''
Robert Maynard Pirsig / ''Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı''
Hayatını başka bir açıdan izle, gözlemle, yakından bak. Sana hiç kimse yardım etmeyecek. Başkalarına çok uzun zamandır güveniyorsun; bu nedenle aptallaştın. Şimdi özen göster; bu senin kendi sorumluluğun. Hayatında ne yapıyor olduğuna derin bir şekilde ve nüfuz ederek bakmalısın, bunu kendine borçlusun. Kalbinde hiç şiirsellik var mı? Eğer yoksa o zaman vakit kaybetme. Kalbine şiir dokuması ve örmesi için yardımcı ol. Hayatında hiç romantizm var mı, yoksa yok mu? Eğer yoksa sen şimdiden kendi mezarındasın.
Dışına çık! Bırak hayat içinde romantik bir şeye, macera gibi bir şeye sahip olsun. Keşfet! Milyonlarca güzellik ve ihtişam seni bekliyor. Sen asla hayatın tapınağının içine girmeden sürekli olarak etrafta dolaşıp dolaşıp duruyorsun. Kapı kalptir.
Gerçek zekâ kalbe aittir. O entelektüel değildir, o duygusaldır. O düşünmek gibi değildir, o hissetmek gibidir. O mantık değildir, o aşktır. OSHO
Dışına çık! Bırak hayat içinde romantik bir şeye, macera gibi bir şeye sahip olsun. Keşfet! Milyonlarca güzellik ve ihtişam seni bekliyor. Sen asla hayatın tapınağının içine girmeden sürekli olarak etrafta dolaşıp dolaşıp duruyorsun. Kapı kalptir.
Gerçek zekâ kalbe aittir. O entelektüel değildir, o duygusaldır. O düşünmek gibi değildir, o hissetmek gibidir. O mantık değildir, o aşktır. OSHO
-Bir zamanlar dünyaya gelmeye
hazirlanan bir çocuk varmis. Bir
gün Tanriya sormus: Tanrim, beni
yarattigini dünyaya gönderecegini
söylediler, fakat ben o kadar küçük
ve güçsüzüm ki, orada nasil
yasayacagim? -Tüm meleklerin
arasindan bir tanesini senin için
seçtim. O seni bekliyor olacak ve
seni koruyacak. Melegin sana her
gün sarki söyleyecek ve
gülümseyecek. Böylece sen onun
sevgisini hissedecek ve mutlu
olacaksin. - Peki insanlar bana bir
sey söylediklerinde dillerini
bilmeden söylenenleri nasil
anlayacagim? - Melegin sana
dünyada duyabilecegin en güzel en
tatli sözcükleri söyleyecek,konu
smayi dikkatle ve sevgiyle sana o
ögretecek. - Dünyada kötü adamlar
oldugunu duydum,beni kim
koruyacak? - Melegin seni kendi
hayati pahasina dahi olsa daima
koruyacak. Fakat ben seni bir daha
göremeyecegim için çok üzgünüm
ama biliyorum ki, melegin sana
sürekli benden söz edecek ve iyi
bir insan olmanin yollarini sana
ögretecek. O sirada Cennette bir
sessizlik olur ve dünyanin sesleri
cennete gelmeye baslar. Çocuk
artik dünyaya gelmek üzere
oldugunu anlar ve son bir soru
sorar : - Tanrim, eger dogmak
üzere isem lütfen çabuk söyle bana
melegimin adi ne ? - Meleginin
adinin önemi yok yavrum sen onu
ANNE diye çagiracaksin...
Alıntı
(Kitap Kültür Dünyası)
hazirlanan bir çocuk varmis. Bir
gün Tanriya sormus: Tanrim, beni
yarattigini dünyaya gönderecegini
söylediler, fakat ben o kadar küçük
ve güçsüzüm ki, orada nasil
yasayacagim? -Tüm meleklerin
arasindan bir tanesini senin için
seçtim. O seni bekliyor olacak ve
seni koruyacak. Melegin sana her
gün sarki söyleyecek ve
gülümseyecek. Böylece sen onun
sevgisini hissedecek ve mutlu
olacaksin. - Peki insanlar bana bir
sey söylediklerinde dillerini
bilmeden söylenenleri nasil
anlayacagim? - Melegin sana
dünyada duyabilecegin en güzel en
tatli sözcükleri söyleyecek,konu
smayi dikkatle ve sevgiyle sana o
ögretecek. - Dünyada kötü adamlar
oldugunu duydum,beni kim
koruyacak? - Melegin seni kendi
hayati pahasina dahi olsa daima
koruyacak. Fakat ben seni bir daha
göremeyecegim için çok üzgünüm
ama biliyorum ki, melegin sana
sürekli benden söz edecek ve iyi
bir insan olmanin yollarini sana
ögretecek. O sirada Cennette bir
sessizlik olur ve dünyanin sesleri
cennete gelmeye baslar. Çocuk
artik dünyaya gelmek üzere
oldugunu anlar ve son bir soru
sorar : - Tanrim, eger dogmak
üzere isem lütfen çabuk söyle bana
melegimin adi ne ? - Meleginin
adinin önemi yok yavrum sen onu
ANNE diye çagiracaksin...
Alıntı
(Kitap Kültür Dünyası)
“Vazgeçebilmek bir erdemdir. Bir
deli güzel meziyettir ki insan kolay
kolay kavrayamaz önemini.
Gençken daha zordur buna vasıl
olmak. Ama öyle gençler vardır ki
ihtiyarlardan bilgedir, o başka. Geri
kalan bizler seneler geçtikçe anlarız
vazgeçebilmenin kıymetini. Hayat
öğretir bize. Hayat ve bir de
kronikleşmiş hatalarımız.
Kimilerimiz ise hiçbir zaman
öğrenemeyiz. Dersimizi almayız.
Dün nasıl isek yarın da aynen öyle.
Vazgeçmek bir zayıflık belirtisidir
zannediyoruz. Hatta bir nevi
korkaklık, adeta âcizlik. Halbuki tam
tersidir. Ancak kendine güvenen,
karakteri sağlam ve
komplekslerden arınmış insanlar
vazgeçmenin erdemine vâkıf
olabilirler. Şu hayatta yaşadığımız
sorunların çoğunu vaz-ge-çe-me-
di -ği-miz için yaşıyoruz aslında.
Israr ve inat ettiğimiz için.
Takıntılarımızd an dolayı. Takıntı ile
tutkuyu birbirine karıştırıyoruz
sürekli, oysa ne kadar farklılar.
Nasıl da zıt.
Seviyoruz diyelim, birini seviyoruz,
hem de ne çok, ne derin, ölesiye. O
kişi de aynı şekilde aşkımıza
karşılık veriyor diyelim. Ama sonra,
zamanla, tavsıyor muhabbet,
örseleniyor. Kazara delinmiş bir
balon gibi sürekli hava kaçırıyor,
küçülüyor. Giderek canlılığını
yitiren bir ateş gibi sönmeye yüz
tutuyor. Gün geliyor, sevdiğimiz
insan bizden ayrılmak istiyor.
İnanamıyoruz. Yıkılıyoruz.
Kalbimizin etrafında bir yumruk,
demirden zırh gibi sıkıyor, nefes
alınca bile canımız yanıyor.
Dayanamıyor, heyheyleniyoruz .
Kabullenemiyoru z. Israrla onu
elimizde tutmaya çalışıyoruz.
Sinirleniyor, öfkeleniyor, hatta sözlü
ya da fiziksel şiddete başvuruyoruz.
Gururumuza dokunuyor, nefsimize
ağır geliyor böyle terk edilmek.
İnsanız ne de olsa. Etten ve
kemikten ve billur bir kalpten
müteşekkil.”
elif şafak, kitap, şemspare, son
kitabı
"Mutsuz, sıkıntılı, kezzaplı bir hayatın içinde bile bazen öylesine ölümsüz bir ân vardır ki bütün bir hayatı o ânla geçirebilirsiniz.
Zamanın bize bağışladığı ânlar içinde en değersiz bulduğumuz an genelikle yaşadığımız ândır, kıymeti en az bilinen, bütün ânlar içinde en 'üvey' olan, kendimize en uzak tuttuğumuz an tam da avucumuzda bulunan o ândır.
Onun değerini anlamak için hayata tekrar tekrar bakıp, onu kendine benzer bir çok ânın arasından bulup çıkarmamız gerekir bazen.
Hayata bakın.
Belki de kıymetini bilmediğimiz bir hazine saklı bir köşesinde.
Belki de size verilecek olanın ne olduğunu, hayata iyi bakmadığınız için göremiyorsunuz."
- Ahmet ALTAN / İçimizde Bir Yer
Zamanın bize bağışladığı ânlar içinde en değersiz bulduğumuz an genelikle yaşadığımız ândır, kıymeti en az bilinen, bütün ânlar içinde en 'üvey' olan, kendimize en uzak tuttuğumuz an tam da avucumuzda bulunan o ândır.
Onun değerini anlamak için hayata tekrar tekrar bakıp, onu kendine benzer bir çok ânın arasından bulup çıkarmamız gerekir bazen.
Hayata bakın.
Belki de kıymetini bilmediğimiz bir hazine saklı bir köşesinde.
Belki de size verilecek olanın ne olduğunu, hayata iyi bakmadığınız için göremiyorsunuz."
- Ahmet ALTAN / İçimizde Bir Yer
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)