''İnsanların yaradılışları genellikle kötü olduğu için, ancak mecbur oldukları zaman iyi davranırlar. Mecbur olmadıkları zaman kötü olarak karşımıza çıkarlar.''
Hükümdar - Niccolo Machiavelli
28 Nisan 2013 Pazar
''Hani, diyorum da, insanın gerçekten mükemmel bir dostu olsa…
“Ona”, söyle, içine sindire-sindire, kocaman bir sarılsa…
Yüreklilikle söylediğiniz… ” Canım benim!.. dediğiniz…
Telefonda bile saatlerce konuştuğunuz, sıcacık biri…
Cesur, sempatik, azimli, kararlı…
Arayan, soran, ”Seni özlüyorum” diyen biri.
Böyle bir canlı ile her şeyi konuşabilir, paylaşabilirsiniz.
Yanıltmaz!
Anlayışla karşılar her şeyi…
Hataları, günahları-sevapları, her bir şeyi konuşabilirsiniz onunla…
Bir arayış içinde olmanıza gerek yoktur.
O kendiliğinden çıka gelir zaten.
Bir gün bakarsınız, kapınızda…
Bir da bakmışsınız sımsıcak sohbetler, derin konular, sırlar, paylaşımlar… Kimseye söyleyemediğinizi, en yakınınıza anlatamadığınızı, geçmişteki İzleri, geleceğe dairlerinizi, sadece ona anlatır olursunuz.
Kadın, erkek farketmez.
Bir dost bulun! Ama gerçek olsun.
Aradığınızda işinizi değil, sizi soran…
Kötü gününüzde ev sahibi, iyi gününüzde kıracınız olsun.
Anlatsın, konuşsun, açık-seçik, korkmadan yaşasın. Güvensin!
Cinsiyeti olmasın! Bir kartal kadar haşin, bir maymun kadar şaklaban, bir ceylan kadar narin olsun.
Doğrulari söylesin. Gözleriyle ve kalpten konuşsun.
Yaşasın!
Doya doya yaşasın, doya doya yaşatsın.
Beyninden değil, yüreğinden versin.
”Olsun varsın! paylaşırım.” desin.
Bir dostunuz olsun.
Sizi ve benliğinizdekileri paylaşsın...
Dost olsun!
Ama…
Gerçek bir dost..''
[ Can DÜNDAR ]
“Ona”, söyle, içine sindire-sindire, kocaman bir sarılsa…
Yüreklilikle söylediğiniz… ” Canım benim!.. dediğiniz…
Telefonda bile saatlerce konuştuğunuz, sıcacık biri…
Cesur, sempatik, azimli, kararlı…
Arayan, soran, ”Seni özlüyorum” diyen biri.
Böyle bir canlı ile her şeyi konuşabilir, paylaşabilirsiniz.
Yanıltmaz!
Anlayışla karşılar her şeyi…
Hataları, günahları-sevapları, her bir şeyi konuşabilirsiniz onunla…
Bir arayış içinde olmanıza gerek yoktur.
O kendiliğinden çıka gelir zaten.
Bir gün bakarsınız, kapınızda…
Bir da bakmışsınız sımsıcak sohbetler, derin konular, sırlar, paylaşımlar… Kimseye söyleyemediğinizi, en yakınınıza anlatamadığınızı, geçmişteki İzleri, geleceğe dairlerinizi, sadece ona anlatır olursunuz.
Kadın, erkek farketmez.
Bir dost bulun! Ama gerçek olsun.
Aradığınızda işinizi değil, sizi soran…
Kötü gününüzde ev sahibi, iyi gününüzde kıracınız olsun.
Anlatsın, konuşsun, açık-seçik, korkmadan yaşasın. Güvensin!
Cinsiyeti olmasın! Bir kartal kadar haşin, bir maymun kadar şaklaban, bir ceylan kadar narin olsun.
Doğrulari söylesin. Gözleriyle ve kalpten konuşsun.
Yaşasın!
Doya doya yaşasın, doya doya yaşatsın.
Beyninden değil, yüreğinden versin.
”Olsun varsın! paylaşırım.” desin.
Bir dostunuz olsun.
Sizi ve benliğinizdekileri paylaşsın...
Dost olsun!
Ama…
Gerçek bir dost..''
[ Can DÜNDAR ]
topluma ayak uyduramıyordum..onlar gibi tek düzen yaşamak istemiyordum..aile kurmak istemiyordum, çocuk yapmak istemiyordum, sabah çalar saatin sesiyle ayağa dikilip hiç bir parçası olamayacağım insanlara çok büyük paralar kazandırmak istemiyordum..takdir edilmek istemiyordum..bir şeylerin yoluna girmesini beklemek istemiyordum..zaten hep bekliyorduk..önce anne karnında doğmayı bekliyorduk, sonra büyümeyi bekliyorduk, yağmuru bekliyorduk ve sonra yağmurun durmasını bekliyorduk..otobüs kuyruğunda, banka kuyruğunda, market kuyruğunda hep bekliyorduk..parasızsak daha çok bekliyorduk..aslında sadece ölmeyi bekliyorduk..aptallar, ölecekleri güne kadar verilen zamanı olmak istedikleri gibi yaşamak yerine sikik umutlarla yaşıyorlardı..ben onlar gibi umut etmek istemiyordum..bana verilen kısacık zamanı başkası olarak yaşamak istemiyordum..kendim olmak istiyordum..
En güçlü kişilerin genellikle en hassas olanlar olduğunu biliyor muydunuz? En fazla nezaket gösterenlerin, aslında kaba davranışlara maruz kaldığını? Sürekli başkalarıyla ilgilenenlerin aslında ilgiye en çok ihtiyaç duyanlar olduklarını? Söylemesi en zor üç sözün “Seni seviyorum!” “Özür dilerim!” ve “Bana yardım et!” olduğunu? Biliyor muydunuz? Bazen birinin mutlu görünmesi mutlu olduğu anlamına gelmez; yüzündeki o gülümsemenin ardına bakarsanız, belki aslında ne kadar acı çektiğini görebilirsiniz.
-baban kötü bir insan mıydı?
-bilmiyorum, efendim.
-ne demek bilmiyorum?
-yani kıyaslamak güç, efendim. sadece bir babam oldu.
-benimle kafa mı buluyorsun, stirkoff.
-hayır, efendim: dediğiniz gibi, adalet yoktur.
-baban seni döver miydi?
-sıra ile döverlerdi, efendim.
-hani bir baban vardı?
-herkesin bir babası vardır, efendim. ben annemi kastetmiştim. o da kendi payına döverdi.
-seni sever miydi?
-kendinin bir uzantısı olarak, evet.
-sevgi başka nedir ki?
-iyi bir şeye değer verecek kadar sağduyulu olmaktır. kan bağı gerekmez. kırmızı bir deniz topu ya da üzerine tereyağı sürülmüş kızarmış ekmek de sevilebilir.
-tereyağlı kızarmış ekmeğe aşık olabileceğini mi söylüyorsun, stirkoff?
-her zaman değil, efendim. bazı sabahlarda, güneş ışınları belli bir açıdan gelirken belki. aşk habersiz gelir gider.
-bir insanı sevmek mümkün mü sence?
-iyi tanımadığınız biri ise belki. ben insanları pencereden seyretmeyi severim.
-sen bir korkaksın, stirkoff.
-kesinlikle, efendim.
-nedir senin korkak tanımın?
-bir aslanla silahsız dövüşmeden önce tereddüt eden kimse.
-peki cesur kime denir?
-aslanın ne olduğunu bilmeyene.
-herkes bilir aslanın ne olduğunu.
-herkes aslanın ne olduğunu bildiğini sanır, efendim.
-budala tanımın nedir?
-zaman ve kan ziyan edildiğinin farkında olmayan kimse.
-bilge diye kime denir o zaman?
-bilge insan yoktur, efendim.
-öyleyse budala da yoktur. gece olmazsa gündüz olmaz. siyah olmazsa beyaz olmaz.
-özür dilerim, efendim. ben her şeyin neyse o olduğu kanısındayım. başka şeylere bağımlı olmaksızın.
-bilmiyorum, efendim.
-ne demek bilmiyorum?
-yani kıyaslamak güç, efendim. sadece bir babam oldu.
-benimle kafa mı buluyorsun, stirkoff.
-hayır, efendim: dediğiniz gibi, adalet yoktur.
-baban seni döver miydi?
-sıra ile döverlerdi, efendim.
-hani bir baban vardı?
-herkesin bir babası vardır, efendim. ben annemi kastetmiştim. o da kendi payına döverdi.
-seni sever miydi?
-kendinin bir uzantısı olarak, evet.
-sevgi başka nedir ki?
-iyi bir şeye değer verecek kadar sağduyulu olmaktır. kan bağı gerekmez. kırmızı bir deniz topu ya da üzerine tereyağı sürülmüş kızarmış ekmek de sevilebilir.
-tereyağlı kızarmış ekmeğe aşık olabileceğini mi söylüyorsun, stirkoff?
-her zaman değil, efendim. bazı sabahlarda, güneş ışınları belli bir açıdan gelirken belki. aşk habersiz gelir gider.
-bir insanı sevmek mümkün mü sence?
-iyi tanımadığınız biri ise belki. ben insanları pencereden seyretmeyi severim.
-sen bir korkaksın, stirkoff.
-kesinlikle, efendim.
-nedir senin korkak tanımın?
-bir aslanla silahsız dövüşmeden önce tereddüt eden kimse.
-peki cesur kime denir?
-aslanın ne olduğunu bilmeyene.
-herkes bilir aslanın ne olduğunu.
-herkes aslanın ne olduğunu bildiğini sanır, efendim.
-budala tanımın nedir?
-zaman ve kan ziyan edildiğinin farkında olmayan kimse.
-bilge diye kime denir o zaman?
-bilge insan yoktur, efendim.
-öyleyse budala da yoktur. gece olmazsa gündüz olmaz. siyah olmazsa beyaz olmaz.
-özür dilerim, efendim. ben her şeyin neyse o olduğu kanısındayım. başka şeylere bağımlı olmaksızın.
-demek delirdiğini hissediyorsun, stirkoff? peki delirdiğini hissettiğin zaman ne yaparsın?
-şiir yazarım.
-şiir delilik midir?
-şiir olmayan her şey deliliktir.
-yani.
-çirkinlik deliliktir.
-çirkin nedir?
-kişiye göre değişir.
-delilik gerekli midir?
-vardır.
-gerekli midir?
-bilmiyorum, efendim.
-çok şey biliyormuş havalarındasın, stirkoff. bilgi nedir?
-mümkün olduğunca az şey bilmektir
-ne demek o?
-bilmiyorum, efendim?
-bir köprü inşa edebilir misin?
-hayır.
-silah üretebilir misin?
-hayır.
-ikisi de bilgi ürünüdür.
-köprü köprüdür. silah da silah.
-kelleni vurduracağım, stirkoff.
-sağolun, efendim.
-niye?
-beni motive ettiğiniz için. motivasyon sıkıntısı çekiyorum, efendim.
-ben adalet'im.
-belki.
-ben üstün'üm. işkenceye yatıracağım seni. çığlıklar atacaksın. ölümünü dileneceksin.
-şüphesiz efendim.
-ben senin efendinim, anlamıyor musun?
-beni yönetebilirsiniz. ama yapacağınız şeyler yapılabilir şeyler olmaktan öteye gitmeyecektir.
-zekice konuşuyorsun ama işkence altında bu kadar zeki olamayacaksın.
-sanmıyorum, efendim.
-bana bak. darius milhaud, vaughn williams dinlemek de ne oluyor? beatles'ı duymadın mı?
-onları herkes bilir, efendim.
-onları sevmez misin?
-onlardan nefret etmem.
-nefret ettiğin bir şarkıcı var mı?
-şarkıcılardan nefret edilmez.
-şarkı söylemeye çalışan birinden?
-frank sinatra.
-neden?
-hasta bir toplumun hastalığının depreşmesine neden olduğu için.
-şiir yazarım.
-şiir delilik midir?
-şiir olmayan her şey deliliktir.
-yani.
-çirkinlik deliliktir.
-çirkin nedir?
-kişiye göre değişir.
-delilik gerekli midir?
-vardır.
-gerekli midir?
-bilmiyorum, efendim.
-çok şey biliyormuş havalarındasın, stirkoff. bilgi nedir?
-mümkün olduğunca az şey bilmektir
-ne demek o?
-bilmiyorum, efendim?
-bir köprü inşa edebilir misin?
-hayır.
-silah üretebilir misin?
-hayır.
-ikisi de bilgi ürünüdür.
-köprü köprüdür. silah da silah.
-kelleni vurduracağım, stirkoff.
-sağolun, efendim.
-niye?
-beni motive ettiğiniz için. motivasyon sıkıntısı çekiyorum, efendim.
-ben adalet'im.
-belki.
-ben üstün'üm. işkenceye yatıracağım seni. çığlıklar atacaksın. ölümünü dileneceksin.
-şüphesiz efendim.
-ben senin efendinim, anlamıyor musun?
-beni yönetebilirsiniz. ama yapacağınız şeyler yapılabilir şeyler olmaktan öteye gitmeyecektir.
-zekice konuşuyorsun ama işkence altında bu kadar zeki olamayacaksın.
-sanmıyorum, efendim.
-bana bak. darius milhaud, vaughn williams dinlemek de ne oluyor? beatles'ı duymadın mı?
-onları herkes bilir, efendim.
-onları sevmez misin?
-onlardan nefret etmem.
-nefret ettiğin bir şarkıcı var mı?
-şarkıcılardan nefret edilmez.
-şarkı söylemeye çalışan birinden?
-frank sinatra.
-neden?
-hasta bir toplumun hastalığının depreşmesine neden olduğu için.
”Eğer dünya kitap okumayanlarla, öğrenmeyenlerle, bilgisizlerle dolmaya başlarsa, kitapları yakmak zorunda kalmazsınız, değil mi? Eğer dünyanın geniş ekranı basketbolla ve futbolla dolar ve MTV içinde boğulursa, gazyağını ateşlemek veya okuyucu avlamak için Beatty'lere gerek kalmaz. Eğer ön bilgiler okul odalarının çatlakları ve vantilatörleri arasında eriyip yok olursa, bir süre sonra bunları kim bilir veya umursar?”
Ray Bradbury, Fahrenheit 451
Ray Bradbury, Fahrenheit 451
''Sakin bir ev, kendi yetiştirdiğimiz çiçekler, ilham verecek kitaplar, sevilmeye değer birkaç arkadaş, acı veya pişmanlık vermeyen masum eğlenceler, gerçeğe bağlılık, güven, ümit ve sevgi dolu sade bir iman elde etmek gibi yüksek ideallere erişmeye bakalım. Dünya, bütün zevk ve neşesini bu gibi hayat felsefesi sahiplerine ayırmıştır.''
JOSEPH H.DOODSON
JOSEPH H.DOODSON
Bazı insanları acı büyütür ve yaşatır. Acı çekmeden daha doğrusu yeterince acı çekmeden, yitirmeden o
korkunç yalnızlığı tatmadan kendisi olamaz bazı insanlar. Ne zaman ki en sevdikleriniz sıçar ağzınıza, ne
zaman ki birer birer düşürür herkes maskesini, ne zaman ki yalnızlıktaki o muhteşem gücü keşfedersiniz
o zaman başlarsınız gerçekten yaşamaya!
korkunç yalnızlığı tatmadan kendisi olamaz bazı insanlar. Ne zaman ki en sevdikleriniz sıçar ağzınıza, ne
zaman ki birer birer düşürür herkes maskesini, ne zaman ki yalnızlıktaki o muhteşem gücü keşfedersiniz
o zaman başlarsınız gerçekten yaşamaya!
...
Yolu yarılayan kadınlar duygularını yaşamasını bilir.
Davranışları sebepsiz değildir.
Kalbi kırıldıysa ağlar, ağlayışının sebebi erkeğin ona sunacağı sevgi
değildir.
Mutluysa kahkahalar atar, gülüşünün sebebi dikkat çekmek değildir.
Seviyorsa kıskanır, kıskanç oluşunun sebebi kendine güvensizlik değildir.
Üzgünse omuz arar, destek istemesi çaresizliğinden değildir.
Suskunsa sebebi vardır, kendi haline bırakılması gerekir.
Yolu yarılayan kadınların hissiyatı kuvvetlidir.
Aldatıldığını sezgilerini kullanarak gün ışığına çıkarır.
Veda vakti geldi demenize bile gerek yoktur.
O verdiğiniz mesajı çoktan anlayıp kendi yolunu tutmuştur.
Her gidiş kadını daha da kadınlaştırır.
Gidenin ardından bakacak kadar hayatın uzun olmadığını anlamıştır.
Ve gizem kadına en çok bu yaşlarda yakışır.
Özden Horan
Yolu yarılayan kadınlar duygularını yaşamasını bilir.
Davranışları sebepsiz değildir.
Kalbi kırıldıysa ağlar, ağlayışının sebebi erkeğin ona sunacağı sevgi
değildir.
Mutluysa kahkahalar atar, gülüşünün sebebi dikkat çekmek değildir.
Seviyorsa kıskanır, kıskanç oluşunun sebebi kendine güvensizlik değildir.
Üzgünse omuz arar, destek istemesi çaresizliğinden değildir.
Suskunsa sebebi vardır, kendi haline bırakılması gerekir.
Yolu yarılayan kadınların hissiyatı kuvvetlidir.
Aldatıldığını sezgilerini kullanarak gün ışığına çıkarır.
Veda vakti geldi demenize bile gerek yoktur.
O verdiğiniz mesajı çoktan anlayıp kendi yolunu tutmuştur.
Her gidiş kadını daha da kadınlaştırır.
Gidenin ardından bakacak kadar hayatın uzun olmadığını anlamıştır.
Ve gizem kadına en çok bu yaşlarda yakışır.
Özden Horan
"... İnsanoğlu karanlığın içindeyken ışığı arar. Gecenin boşluğuna düştüğündeyse güneşi, sabahı bekler. Buna karşın karşısında duran kişiden onu hemen anlamasını, ihtiyaçlarını tam olarak görmesini ve ona destek olmasını ümit eder. Bunu yapmak yerine o kişi ahkâm kesip, nasihat veriyorsa, kendini güçlü sanan güçsüzün işidir. Biri herhangi bir konuda, herhangi bir zaman yenik düşer, dibe vurursa ona aptal veya zavallı muamelesi yapmayın! O kişinin düştüğü bu durum etrafında olanları akıl ve fikir verecek uzmanlara dönüştürmesin. Hiç kimse bir başkasını küçümseyecek kadar büyük değildir. Üstüne üstlük çaresizim ve yardıma ihtiyacım var demek kuvvetlilerin yoludur." Eddi Anter / İNKÂR'dan...
"Her ne durumda olursanız olun tevazu gösterin. Kim olduğunu ve ne olduğunu bilen kişilerin mütevazı olmaya hakları olduğunu hatırlayın. Diğerlerinin ise yoktur çünkü henüz kendi gerçek değerlerinin farkında değildirler. Egona teslim olursan içinde olan İlahi Gücü fark edemezsin. O yüzden nefsini arındır ki kurtulasın. Sonradan nasılsa kesin olarak öğrenecek, bileceksin!"
Eddi Anter İNKÂR'dan...
Eddi Anter İNKÂR'dan...
Gülüşünü seviyorum, Saçlarını seviyorum.
Dizlerini seviyorum.
Konuşmadan önce bazen dudaklarını yalamasını seviyorum. Gülerken çıkardığı sesleri seviyorum.
Uyurkenki hâlini seviyorum. Bu şarkıyı her duyduğumda aklıma onun gelmesini seviyorum.
Bana hissettirdiklerini seviyorum. Sanki her şey mümkünmüş gibi.
Sanki….yaşamaya değermiş gibi.
Dizlerini seviyorum.
Konuşmadan önce bazen dudaklarını yalamasını seviyorum. Gülerken çıkardığı sesleri seviyorum.
Uyurkenki hâlini seviyorum. Bu şarkıyı her duyduğumda aklıma onun gelmesini seviyorum.
Bana hissettirdiklerini seviyorum. Sanki her şey mümkünmüş gibi.
Sanki….yaşamaya değermiş gibi.
"Mal, mülk, alışveriş, yemek içmek tüketildiği gibi insanlar da tüketilir. Bir kişiyi tanımaya başladıkça o kişiye sahip olduğunuzu, onu sahiplendiğinizi, sizin kapsamınıza girdiğini düşünebilirsiniz. Ve o kişiyi tüketmekten beter olanı ona alışmaya başlar, onu çantada keklik gibi görürsünüz. Ve bir yenisine, daha iyisine, daha zenginine, daha güzeline, daha her neyse ona uzanır ve onu da tükettiğinizde bu arayışa devam edersiniz. Ta ki aradığınızın kendi içinde olduğunu anlayana kadar ve O'nu bulmaya çalışana dek bu sürer gider..."
Eddi Anter'in İNKÂR romanından alıntı...
Eddi Anter'in İNKÂR romanından alıntı...
26 Nisan 2013 Cuma
Yıllar önce bir Milli Eğitim Bakanının odasının kapısı çalındı. İçeriden kararlı ve tok bir ses " girin" diye seslendi.
Oldukça mütevazi döşenmiş odaya iki tane lise talebesi girdi. Tombul yanaklı olan Milli Eğitim Bakanının yanına yanaşarak
" Babacığım merhaba. Elini öpmeye geldik Gazi ile beraber" diyerek arkadaşını gösterdi.
Mezun olmuşlardı iki samimi arkadaş liseden. Gazi ve Can. Bakanın elini öptükten sonra masanın karşısındaki koltuklara oturdular.
Tombul yanaklı çocuk söz aldı, Babacığım biliyorsun okulumuzu her ikimiz de başarı ile bitirdik. Ve bir yıldır para biriktiriyorduk. Eğer senin de iznin olursa Bakanlığın bursundan yararlanıp Amerika'ya okumaya gitmek istiyoruz." Bakan küçük bir sessizlikten sonra " Oğlum biraz dışarı çıkar mısın? Bizi arkadaşınla bir iki dakika yanlız bırak" dedi.
Oğlu dışarı çıktıktan sonra uzun boylu çocuğa şöyle dedi. Bak evladım,ben sizler gibi başarılı öğrencilerin yurt dışında öğrenim görmesini her zaman desteklerim. Fakat bir bakan olarak oğlumu Amerika'ya gönderirsem, bunu başkaları farklı değerlendireceklerdir. Bu yüzden sadece sana burs vereceğim. Gerekli işlemlerin yapılması için talimatı veririm az sonra. Hayırlı olsun deyip dışarı çıkmasını söyledi talebenin.
Heyecan içinde kapının önünde bekleyen bakanın oğluna sarıldı çocuk. " Can sana bir iyi, bir kötü haberim var. Baban bana burs verdi ama senin gitmeni onaylamıyor.
Tombul yanaklı çocuk elini cebine atıp bir mendil çıkarttı. İçi para dolu olan mendili arkadaşına verip, "al bunları Gazi. Nasıl olsa bana lazım değil bu para artık" dedi, bir yıldır biriktirdiği parayı arkadaşına uzattı.
Oğlunun geleceğini bile ülkesinden sonra düşünen onurlu Milli Egitim Bakanımızı Sayın Hasan Ali Yücel Bey'i saygıyla anıyoruz.
Oğlu Can büyük edebiyatçı Can Yücel'dir.
Onun lise arkadaşı Gazi ise dünyanın en ünlü beyin cerrahlarından Prof.Dr. Gazi Yaşargil'dir.
Oldukça mütevazi döşenmiş odaya iki tane lise talebesi girdi. Tombul yanaklı olan Milli Eğitim Bakanının yanına yanaşarak
" Babacığım merhaba. Elini öpmeye geldik Gazi ile beraber" diyerek arkadaşını gösterdi.
Mezun olmuşlardı iki samimi arkadaş liseden. Gazi ve Can. Bakanın elini öptükten sonra masanın karşısındaki koltuklara oturdular.
Tombul yanaklı çocuk söz aldı, Babacığım biliyorsun okulumuzu her ikimiz de başarı ile bitirdik. Ve bir yıldır para biriktiriyorduk. Eğer senin de iznin olursa Bakanlığın bursundan yararlanıp Amerika'ya okumaya gitmek istiyoruz." Bakan küçük bir sessizlikten sonra " Oğlum biraz dışarı çıkar mısın? Bizi arkadaşınla bir iki dakika yanlız bırak" dedi.
Oğlu dışarı çıktıktan sonra uzun boylu çocuğa şöyle dedi. Bak evladım,ben sizler gibi başarılı öğrencilerin yurt dışında öğrenim görmesini her zaman desteklerim. Fakat bir bakan olarak oğlumu Amerika'ya gönderirsem, bunu başkaları farklı değerlendireceklerdir. Bu yüzden sadece sana burs vereceğim. Gerekli işlemlerin yapılması için talimatı veririm az sonra. Hayırlı olsun deyip dışarı çıkmasını söyledi talebenin.
Heyecan içinde kapının önünde bekleyen bakanın oğluna sarıldı çocuk. " Can sana bir iyi, bir kötü haberim var. Baban bana burs verdi ama senin gitmeni onaylamıyor.
Tombul yanaklı çocuk elini cebine atıp bir mendil çıkarttı. İçi para dolu olan mendili arkadaşına verip, "al bunları Gazi. Nasıl olsa bana lazım değil bu para artık" dedi, bir yıldır biriktirdiği parayı arkadaşına uzattı.
Oğlunun geleceğini bile ülkesinden sonra düşünen onurlu Milli Egitim Bakanımızı Sayın Hasan Ali Yücel Bey'i saygıyla anıyoruz.
Oğlu Can büyük edebiyatçı Can Yücel'dir.
Onun lise arkadaşı Gazi ise dünyanın en ünlü beyin cerrahlarından Prof.Dr. Gazi Yaşargil'dir.
DOSTLUĞA DEĞER BİÇMEYİN, SEVGİYE SINIR KOYMAYIN...
"Hiçbir zaman kendimle vicdan mahkemesi yapmak zorunda kalmadım. Karşıma bazen gerçek yüzler, bazen sahteler çıktı ama olsun, Ben yine sadece hislerimle yaşadım. Asla sevmediğim birine 'Seni seviyorum!' demedim Ya da asla birini severken karşılığını beklemedim. Dostluğuma değer biçmedim, Sevgime ise hiçbir zaman sınır çizmedim. Sevdiysem sonuna kadar gittim, bitirdiysem öldürse de hasreti geriye dönmedim. Bazen çok kırıldım, bazen belki de kırdım ama 'Hata insana mahsustur!' dedim. Affettim, af diledim. Kimileri birden fazla kırdılar kalbimi ama ben onları yine de affettim. Onlar belki beni saflıkla yargıladılar. Belki de içten içe sinsice güldüler ama asıl unuttukları şuydu: 'Ben aldanmadım. Aldanan her zaman kendileri oldular ama bunu anlayamadılar, bir insan kaybının ne olduğu bilemedikleri için. Kaybetmek onlar için bir alışkanlık haline geldiği için. Oysa ben hiç insan kaybetmedim! Sadece zamanı geldiğinde vazgeçmeyi bildim, o kadar!"
-Can Yücel-
"Hiçbir zaman kendimle vicdan mahkemesi yapmak zorunda kalmadım. Karşıma bazen gerçek yüzler, bazen sahteler çıktı ama olsun, Ben yine sadece hislerimle yaşadım. Asla sevmediğim birine 'Seni seviyorum!' demedim Ya da asla birini severken karşılığını beklemedim. Dostluğuma değer biçmedim, Sevgime ise hiçbir zaman sınır çizmedim. Sevdiysem sonuna kadar gittim, bitirdiysem öldürse de hasreti geriye dönmedim. Bazen çok kırıldım, bazen belki de kırdım ama 'Hata insana mahsustur!' dedim. Affettim, af diledim. Kimileri birden fazla kırdılar kalbimi ama ben onları yine de affettim. Onlar belki beni saflıkla yargıladılar. Belki de içten içe sinsice güldüler ama asıl unuttukları şuydu: 'Ben aldanmadım. Aldanan her zaman kendileri oldular ama bunu anlayamadılar, bir insan kaybının ne olduğu bilemedikleri için. Kaybetmek onlar için bir alışkanlık haline geldiği için. Oysa ben hiç insan kaybetmedim! Sadece zamanı geldiğinde vazgeçmeyi bildim, o kadar!"
-Can Yücel-
“Tek bildiğim şu, aklımı kaçırıyorum,” dedi Franny. “Ego ego ego. bıktım usandım. Kendiminkinden de, başkalarınınkinden de. Bir yere varmak, farklı ve ayrıcalıklı birşeyler yapmak, ilginç biri olmak isteyen herkesten bıktım usandım. İğrenç birşey bu - iğrenç iğrenç. Kimin ne dediği umrumda bile değil.”
Franny ve Zooey - J. D. Salinger
Franny ve Zooey - J. D. Salinger
“Düşler vardır hani, prensese götüren yolda batağa, pislikten geçilmeyen leş kokulu sokakların çamuruna, çirkefliğine gömülüp kalır insan, benim de işte böyleydi durumum. Bana pek de hoş olduğu söylenemeyecek böyle bir yol izleyip yalnızlıkçekmek, kendimle çocukluğumun arasına kapalı bir cennet kapısını yerleştirmek düşmüştü, kapının önünde acımasız bir görkem içinde bekçiler dikiliyordu. Bir başlangıçtı bu, kendime kavuşma özleminin gözlerini içimde açmasıydı.”
Hermann Hesse / DEMIAN
Hermann Hesse / DEMIAN
''Başımıza bir defa gelen şey büyük bir dert sayılamaz. Bir anda olup biten bir şey için bu kadar zaman korku çekmek akıl karı mıdır? Ölüm uzun ömürle kısa ömür arasındaki farkı kaldırır; çünkü yaşamayanlar için zamanın uzunu kısası yoktur.Aristo, Hypanis ırmağının suları üstünde bir tek gün yaşayan küçük hayvanlar bulunduğunu söyler. Bu hayvanlardan, sabahın saat sekizinde ölen genç, akşamın beşinde ölen ihtiyar ölmüş sayılır. Bu kadarcık bir ömrün bahtlısını, bahtsızını hesaplamak hangimize gülünç gelmez?''
Montaigne / Denemeler
Montaigne / Denemeler
Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi baslar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.
Lao-Tzu
Lao-Tzu
“Seni anlıyorum demek büyük bir yalandır. Kocaman bir yalan. Kimse kimseyi anlayamaz ve tanıyamaz dünyada. Var olan en sağlam zırh insan vücududur. İçindekileri en iyi saklayan kasa odur. Koridorlarında birikenlerin kokusunu bile yaymaz dışarıya. Deliliğinin kokusunu, anormalliğinin kokusunu duyamazsın yanında gazete okuyan adamın, otobüs durağında. Sadece gördüklerin vardır. Beş duyunun algıladığı kadar anlarsın aileni, sevgilini, çocuğunu…”
- Hakan Günday / Kinyas ve Kayra
- Hakan Günday / Kinyas ve Kayra
"Susmuyorum, sesimi işitiyor musun?
Duyurabiliyor muyum umudumun sesini?
Konuşuyorum sana yüce insan
Ne olduğunun farkında olmayan zat
Acıların devası hiçbir zaman, zamanın kendisi olmadı
Hep sevgiydi, sevgi oldu sevgi kaldı
Baktın görmedin, anlamadın anlamazdan geldin
İstesen de kaldırıp atamazsın bir kenara sevdayı
Bir yüreğin, yüreğinin içinde de biri oldukça
Var oldukça yaşar insan, hatırla.
Susmuyor anlatıyorum ..."
Eddi Anter- İnkar'dan
Duyurabiliyor muyum umudumun sesini?
Konuşuyorum sana yüce insan
Ne olduğunun farkında olmayan zat
Acıların devası hiçbir zaman, zamanın kendisi olmadı
Hep sevgiydi, sevgi oldu sevgi kaldı
Baktın görmedin, anlamadın anlamazdan geldin
İstesen de kaldırıp atamazsın bir kenara sevdayı
Bir yüreğin, yüreğinin içinde de biri oldukça
Var oldukça yaşar insan, hatırla.
Susmuyor anlatıyorum ..."
Eddi Anter- İnkar'dan
“..Herkesin ağzı var ve herkes ağzını açıp önyargılarından yola çıkarak bir şeyler söylüyor, trajediyi kendi çıkarı doğrultusunda kullanıyor, gücü elinde bulunduranlar güçlerini korumak istiyor, altın çekmecelerini kaybetmelerine neden olabilecek her şeyin ne kadar yanlış olduğunu haykırıyorlar. Ben apolitik biriyim, ama bu gericilerin fırlattığı falsolu toplar karşısında kafam bozulup oyuna girersem şaşmayın.”
Charles Bukowski - Pis Moruğun Notları
Charles Bukowski - Pis Moruğun Notları
22 Nisan 2013 Pazartesi
Tanıdığım en güzel insanlar, yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi ve kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş romantik ve anarşist olan insanlardır. Bu kişiler yaşama karşı geliştirdikleri kendine has takdir, direniş, duyarlılık ve anlayışla; şefkat, nezaket, bilgelik ve derin sevgiden kaynaklanan bir ilgi ve sorumlulukla doludurlar.
'' Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar; onlar oluşurlar…”
Elisabeth Kubler Ross
'' Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar; onlar oluşurlar…”
Elisabeth Kubler Ross
Hala anlayamadınız değil mi? Önemli olan haklı ya da haksız olmak değil. Kavganın kazananı yoktur. Ya kaybedersiniz ya da daha çok kaybedersiniz. Önemli olan kalp kırmamak. Önemli olan yargılamadan, karşılıksız sevebilmek ve iyilik yapabilmek. Haklı bile olunsa özür dileyecek kadar asil olmak, bilge olmaktır. Egonuzu kontrol edemediğiniz sürece, o sizi kontrol etmeye devam edecek. Böyle olduğu sürece tüm dünya sizin bile olsa asla mutlu olamazsınız.
Albert Einstein
Albert Einstein
''Bencil insan yalnız kendisiyle ilgilidir, her şeyi kendisi için ister, sevmekten zevk almaz, yalnız olarak yaşar. Dış dünyaya, ne alabileceği düşüncesiyle bakar yalnızca, başkalarının gereksinmelerine ilgi, onur ve bütünlüklerine saygı duymaz. Kendisinden başka bir şey görmez, herkesi ve her şeyi kendisine yararlılığı açısından değerlendirir, sevemeyecek durumdadır.
Bazen de birbirine aşık olan iki insanın başkalarına karşı sevgi duymadıklarını sık sık görürüz. Bunların sevgisi aslında iki kişilik bir bencilliktir. Bu iki kişi kendilerini sevgileriyle bir sayar, yalnızlık sorununu tek bireyi iki kişiye yayarak çözmeye çalışırlar. Bir bakıma yalnızlıklarından kurtulmuşlardır ama öbür insanlardan koptukları için birbirlerinden ayrıdırlar. Kendilerinden kopmuş olduklarından bir olma yaşantıları aldatıcıdır.''
Erich Fromm - Sevme Sanatı
Bazen de birbirine aşık olan iki insanın başkalarına karşı sevgi duymadıklarını sık sık görürüz. Bunların sevgisi aslında iki kişilik bir bencilliktir. Bu iki kişi kendilerini sevgileriyle bir sayar, yalnızlık sorununu tek bireyi iki kişiye yayarak çözmeye çalışırlar. Bir bakıma yalnızlıklarından kurtulmuşlardır ama öbür insanlardan koptukları için birbirlerinden ayrıdırlar. Kendilerinden kopmuş olduklarından bir olma yaşantıları aldatıcıdır.''
Erich Fromm - Sevme Sanatı
"Kimseyle konuşmuyorum.
Böyle daha iyi oluyor sanki.
Bir anlamı olduğundan değil.
Konuşamadığımdan da değil.
Canım istemiyor sadece.
Aslında canım isterse bir saksı bitkisiyle hava durumu hakkında bile konuşabilirim.
Ama hiç canım istemiyor işte.
Sahiden de hiçbir şey söylemeden susarsam ne demek istediğim anlaşılabilir mi ki ?"
Ali Lidar
Böyle daha iyi oluyor sanki.
Bir anlamı olduğundan değil.
Konuşamadığımdan da değil.
Canım istemiyor sadece.
Aslında canım isterse bir saksı bitkisiyle hava durumu hakkında bile konuşabilirim.
Ama hiç canım istemiyor işte.
Sahiden de hiçbir şey söylemeden susarsam ne demek istediğim anlaşılabilir mi ki ?"
Ali Lidar
"Ya hep ya hiç" sözü ne kadar büyük bir söz. Sen de ya benimsin ya değilsin. Benimsen eğer hiç mesele yok her şey yolunda demektir. Ama benim değilsen hiçbir şey yok demektir. Farkındayım bir insana böylesine bağlanmak bayağılığın da ötesi bir şey. İşte bu yüzden aklıma bu düşünce geldiğinde durmadan bir korku çöküyor yüreğime...
- Franz Kafka / Milena'ya Mektuplar
- Franz Kafka / Milena'ya Mektuplar
''Sakin bir ev, kendi yetiştirdiğimiz çiçekler, ilham verecek kitaplar, sevilmeye değer birkaç arkadaş, acı veya pişmanlık vermeyen masum eğlenceler, gerçeğe bağlılık, güven, ümit ve sevgi dolu sade bir iman elde etmek gibi yüksek ideallere erişmeye bakalım. Dünya, bütün zevk ve neşesini bu gibi hayat felsefesi sahiplerine ayırmıştır.''
JOSEPH H.DOODSON
JOSEPH H.DOODSON
İnsanlar gibi partiler de, ya göründükleri gibi olmalı, ya da oldukları gibi görünmelidirler.
Partiler için yapay görüntüler çizmek, yanlış izlenimler vermek çok tehlikeli ve zararlı bir yoldur.
Yapay görüntüler, havai fişeklere benzer; önce parlak ışıklar saçar, sonra karanlıkta kaybolup giderler...
(Cumhuriyet, 24 Eylül 1983) Uğur Mumcu
Partiler için yapay görüntüler çizmek, yanlış izlenimler vermek çok tehlikeli ve zararlı bir yoldur.
Yapay görüntüler, havai fişeklere benzer; önce parlak ışıklar saçar, sonra karanlıkta kaybolup giderler...
(Cumhuriyet, 24 Eylül 1983) Uğur Mumcu
''Kaldı ki mutluluk nedir?
Mutluluğun aşk olduğunu söylüyorlar. Oysa aşk mutluluk getirmez, hiçbir zaman da getirmemiştir. Tam tersine, sürekli bir kaygı durumudur aşk, bir savaş meydanıdır; kendi kendimize sürekli olarak acaba doğru mu yapıyorum diye sorduğumuz uykusuz gecelerdir. Gerçek aşk, vecd ile ıstıraptan oluşur...''
- Paulo Coelho / Portobello Cadısı
Mutluluğun aşk olduğunu söylüyorlar. Oysa aşk mutluluk getirmez, hiçbir zaman da getirmemiştir. Tam tersine, sürekli bir kaygı durumudur aşk, bir savaş meydanıdır; kendi kendimize sürekli olarak acaba doğru mu yapıyorum diye sorduğumuz uykusuz gecelerdir. Gerçek aşk, vecd ile ıstıraptan oluşur...''
- Paulo Coelho / Portobello Cadısı
Bir insana ilk defa kendimden bahsettiğim için bütün çıplaklığımla, hiç bir şeyi ört bas etmeden görünmek istiyordum. Ona yalan söylememek, kendimi tahrif etmemek, hiç bir şeyi değiştirmemek için o kadar gayret sarf ediyor, hatta bu gayrette bazen ileri giderek kendi aleyhimdeki noktaları o kadar tebaruz ediyordum ki bu suretle yine hakikatten ayrılmış oluyordum.
Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna
Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna
“Bir insan ne kadar ilkelse o derece kendisini iyi sanır. Körü körüne inanmak ve ileri atılıvermek, işte ilkel insanın hareket noktası.
Kuşku ile hoşgörü kültürlü insanın özellikleridir. Bu yüzden de başını dertten kurtaramaz. Tepeye çıkardığı kayası her seferinde aşağı yuvarlanan efsane kahramanının çabasına benzer bu. İnsanlığın en anlamlı benzetmelerinden biri de budur.”
-İnsanları Sevmelisin / Remarque
Kuşku ile hoşgörü kültürlü insanın özellikleridir. Bu yüzden de başını dertten kurtaramaz. Tepeye çıkardığı kayası her seferinde aşağı yuvarlanan efsane kahramanının çabasına benzer bu. İnsanlığın en anlamlı benzetmelerinden biri de budur.”
-İnsanları Sevmelisin / Remarque
İnsan dediğin, ruh olmayınca cesetten ibarettir. Cesedin de posadan farkı yok. Kadın üzümün suyudur, adam ise posası. Beraberken bir anlam ifade ederler. Üzümün suyunu, posası korur. Suyu gidince, posa hiçbir işe yaramaz. Ama üzüm suyu her şekilde bir işe daha yarar. Senin sarıp koruduğun üzüm suyunu göz göre göre bir başkası içer. İşte aldığın son darbe de budur. Altın vuruş misali…
Servet SAYGINOĞLU – YALNIZLIĞA KADAR YOLUN VAR
Servet SAYGINOĞLU – YALNIZLIĞA KADAR YOLUN VAR
20 Nisan 2013 Cumartesi
*"Sana ihtiyacım yok ki benim! İnsan yalnız da mutsuz olabilir çünkü..."
-Kürk Mantolu Madonna / Sabahattin Ali
*"İnsan sevdiği için sever. Aşkın hiçbir gerekçesi yoktur." -Paulo Coelho / Simyacı, sf.127
*"Özgürlük, güç merkezleri tarafından sunulan şıklardan birini özgürce seçmekle sınırlı." -Gündüz Vassaf / Cehenneme Övgü, sf.59
*"Birinin duygularına haddinden fazla değer verirsen, onu anlaman imkansızlaşır." -Murat Menteş / Ruhi Mücerret
*"Ruhumuzu bir kaya parçası gibi karşımıza almalı, onu kabalıklarından, fazlalıklarından yontmalıyız.." Platon - Fragmanlar
*Sen beni mektup yazacak kadar sevmedin..." Hakan Günday
*-Niye ayırmak istediler? -Bilmem. (Düşündü.)Belki sonuna dek gitmekten korkuyorlardır, sonunu görmekten. Yusuf ATILGAN, Anayurt Oteli
*"Hayata dair tercihlerimiz olduğunu zan edenleriz. Neyi seçmemiz gerektiği zaten bize önceden bildirilmedi mi?"Eddi Anter
*İnsanların çoğu gerçekte özgürlük istemezler;Çünkü özgürlük sorumluluk gerektirir ve insanların çoğu sorumluluktan korkarlar! Sigmund Freud
*Fahişe ve çingeneleri severim. Biri namuslu numarası yapmaz, öteki milliyetçilik... Charles Bukowski
*Felek tesadüflerle sağ gösterir ve gerçeklerle sol vurur. Mutluluk bu ikisi arasında geçen sürede yaşanır. Murat Menteş, Ruhi Mücerret
*''İyi ve kötü zıt güçlerdir. İkisinin de fazlası hepimizi ortadan kaldırır.'' Charlie Chaplin
*"Çelişik gibi görünse de yalnız kalabilme yeteneği, sevebilme yeteneğinin tek koşuludur.'' * Erich Fromm
*"Unutmayın, bu dünyada sırtınızı her zaman dayayabileceğeniz tek şey ailenizdir."
- Cassandra's Dream
*"Aşk sabırdır belki, ama asla tahammül değil."
/Can Dündar/
*“Eğer iki insanın birlikte olması gerekiyorsa, eninde sonunda birbirlerine dönmenin bir yolunu bulurlar.” - Gossip Girl
*"Kalbe, kan pompalamaktan başka görev verince saçmalıyor."
- M. Longston
*"Zihin fukara olunca, akıl ukala olurmuş."
- Namık Kemal
*"Bir kadının kaderi; sevdiği adamın ihanetiyle, sevmediği adamın sadakatı arasında çizilir.."
- Leo Tolstoy
*"Canımı çok yakmasına rağmen umursamıyormuş gibi yapmak zorunda olduğum anlardan nefret ediyorum."
/Death Note/
*"Nasıl oluyor da insan, yaşamına onca güzellik katmış birini günün birinde bu kadar anlamsız bulabiliyor."
İnci Aral
*"Eğer farklıysan, yalnızlığa mahkum oluyorsun." - Aldous Huxley
-Kürk Mantolu Madonna / Sabahattin Ali
*"İnsan sevdiği için sever. Aşkın hiçbir gerekçesi yoktur." -Paulo Coelho / Simyacı, sf.127
*"Özgürlük, güç merkezleri tarafından sunulan şıklardan birini özgürce seçmekle sınırlı." -Gündüz Vassaf / Cehenneme Övgü, sf.59
*"Birinin duygularına haddinden fazla değer verirsen, onu anlaman imkansızlaşır." -Murat Menteş / Ruhi Mücerret
*"Ruhumuzu bir kaya parçası gibi karşımıza almalı, onu kabalıklarından, fazlalıklarından yontmalıyız.." Platon - Fragmanlar
*Sen beni mektup yazacak kadar sevmedin..." Hakan Günday
*-Niye ayırmak istediler? -Bilmem. (Düşündü.)Belki sonuna dek gitmekten korkuyorlardır, sonunu görmekten. Yusuf ATILGAN, Anayurt Oteli
*"Hayata dair tercihlerimiz olduğunu zan edenleriz. Neyi seçmemiz gerektiği zaten bize önceden bildirilmedi mi?"Eddi Anter
*İnsanların çoğu gerçekte özgürlük istemezler;Çünkü özgürlük sorumluluk gerektirir ve insanların çoğu sorumluluktan korkarlar! Sigmund Freud
*Fahişe ve çingeneleri severim. Biri namuslu numarası yapmaz, öteki milliyetçilik... Charles Bukowski
*Felek tesadüflerle sağ gösterir ve gerçeklerle sol vurur. Mutluluk bu ikisi arasında geçen sürede yaşanır. Murat Menteş, Ruhi Mücerret
*''İyi ve kötü zıt güçlerdir. İkisinin de fazlası hepimizi ortadan kaldırır.'' Charlie Chaplin
*"Çelişik gibi görünse de yalnız kalabilme yeteneği, sevebilme yeteneğinin tek koşuludur.'' * Erich Fromm
*"Unutmayın, bu dünyada sırtınızı her zaman dayayabileceğeniz tek şey ailenizdir."
- Cassandra's Dream
*"Aşk sabırdır belki, ama asla tahammül değil."
/Can Dündar/
*“Eğer iki insanın birlikte olması gerekiyorsa, eninde sonunda birbirlerine dönmenin bir yolunu bulurlar.” - Gossip Girl
*"Kalbe, kan pompalamaktan başka görev verince saçmalıyor."
- M. Longston
*"Zihin fukara olunca, akıl ukala olurmuş."
- Namık Kemal
*"Bir kadının kaderi; sevdiği adamın ihanetiyle, sevmediği adamın sadakatı arasında çizilir.."
- Leo Tolstoy
*"Canımı çok yakmasına rağmen umursamıyormuş gibi yapmak zorunda olduğum anlardan nefret ediyorum."
/Death Note/
*"Nasıl oluyor da insan, yaşamına onca güzellik katmış birini günün birinde bu kadar anlamsız bulabiliyor."
İnci Aral
*"Eğer farklıysan, yalnızlığa mahkum oluyorsun." - Aldous Huxley
"Eşim olma, karım ol!
Bakma daha ilkel durduğuna sen, ruhu vardır kelimelerin.
“Karı-koca” “eş”ten daha çok şey anlatır. Hatta belki bize unutulmuş bir şeyi söyler.
Sahi, biliyor musun?
Neden erkeğe “koca”, kadına da “onun karı” demiş eskiler?
Eşim değil, karım ol! Kedilerin eşi olur, terliklerin de… İnsanın eşi olmaz. Bir ömür eşlik ediyor diye mi sevgiliye eş denir? Eşlik etmek yeter mi? Fazlasını beklemez mi insan yârinden? Kelimeleri yitirmeseydik anlardık belki, evlenecek erkeğe eskilerin neden ”koca” dediklerini. Çünkü “koca” bilge demektir, yüce demektir. Koca demek, dağ demektir. Ve ne kadar yüce olursa olsun, üstünde kar olmayan dağ eksiktir. Dağların yücesine kar yağar diye kadına da “kocanın karı” demişler. Bakma şimdi evlenenlerin “karı-koca” ilan edildiğine. “Koca ve onun karı” olmalıdır aslında. Yani yüce bir dağ olmalı adam. Kar gibi pak ve masum olmalı kadın. Örtmeli ve bir ömür, süsü olmalı dağın. Çünkü üşür tepesinde kar olmayan dağ, ne kadar yüce olursa olsun, yarım görünür…
Eşim olma, karım ol! Bana benzemeye çalışma sakın. Bana benden lazım değil bir tane daha. Ama unutma ki sensiz yarımım. Her zaman söylemem, ama sen anla.
Eşim olma, karım ol! Beni tamamla…
[ Halil Çalışkan ]
Bakma daha ilkel durduğuna sen, ruhu vardır kelimelerin.
“Karı-koca” “eş”ten daha çok şey anlatır. Hatta belki bize unutulmuş bir şeyi söyler.
Sahi, biliyor musun?
Neden erkeğe “koca”, kadına da “onun karı” demiş eskiler?
Eşim değil, karım ol! Kedilerin eşi olur, terliklerin de… İnsanın eşi olmaz. Bir ömür eşlik ediyor diye mi sevgiliye eş denir? Eşlik etmek yeter mi? Fazlasını beklemez mi insan yârinden? Kelimeleri yitirmeseydik anlardık belki, evlenecek erkeğe eskilerin neden ”koca” dediklerini. Çünkü “koca” bilge demektir, yüce demektir. Koca demek, dağ demektir. Ve ne kadar yüce olursa olsun, üstünde kar olmayan dağ eksiktir. Dağların yücesine kar yağar diye kadına da “kocanın karı” demişler. Bakma şimdi evlenenlerin “karı-koca” ilan edildiğine. “Koca ve onun karı” olmalıdır aslında. Yani yüce bir dağ olmalı adam. Kar gibi pak ve masum olmalı kadın. Örtmeli ve bir ömür, süsü olmalı dağın. Çünkü üşür tepesinde kar olmayan dağ, ne kadar yüce olursa olsun, yarım görünür…
Eşim olma, karım ol! Bana benzemeye çalışma sakın. Bana benden lazım değil bir tane daha. Ama unutma ki sensiz yarımım. Her zaman söylemem, ama sen anla.
Eşim olma, karım ol! Beni tamamla…
[ Halil Çalışkan ]
"Artık o eski tasasız kız değilim. Yaşadığım her günün değerini biliyorum. Çünkü hayatın ne kadar değerli olduğunu öğrendim...
Hiçbir şeyi, özellikle de hayatı hafife almaz oldum. Artık hiçbir günümü boşa geçirmiyorum. Çektiğim acıların bir karşılığı olduğunu öğrendim..."
-Küçük Mucizeler Dükkanı / Debbie Macomber
Hiçbir şeyi, özellikle de hayatı hafife almaz oldum. Artık hiçbir günümü boşa geçirmiyorum. Çektiğim acıların bir karşılığı olduğunu öğrendim..."
-Küçük Mucizeler Dükkanı / Debbie Macomber
''Başkalarını görebilmek için, kendim olmalıyım. Korku, üzüntü, yalnızlık, ümit ve sevgi gibi şeyleri tanımıyorsam, bu şeyleri incelediğim insanda tespit edemem. Kendi insani yaşantılarımı devreye sokamazsam, bunlar vasıtasıyla karşımdaki insanla temas kuramazsam, onun hakkında çok şey biliyor olabilirim, fakar onu gerçek anlamda tanımış olmam. Onunla dolabilmem, onunla kaynaşabilmem için, açık olmalıyım. Ama önce kendim olmalıyım. Aksi takdirde açık olamam.
Dışarıya karşı açık olabilmek için, "ben"in hakikat illüzyonunu aşabilmem için, kimliğimi bilmeliyim. Beni doğurmuş olan rahimden, ailemden, ırkımdan ve halkımdan kopmalıyım. Tam bağımsız bir birey, yani hür olmalıyım. O zaman dalgalardaki bir su damlası olduğumu fark ederim. Yine de saniyenin küçük bir kısmında ayrı bir varlık olduğumu hissederim.''
Erich Fromm
Dışarıya karşı açık olabilmek için, "ben"in hakikat illüzyonunu aşabilmem için, kimliğimi bilmeliyim. Beni doğurmuş olan rahimden, ailemden, ırkımdan ve halkımdan kopmalıyım. Tam bağımsız bir birey, yani hür olmalıyım. O zaman dalgalardaki bir su damlası olduğumu fark ederim. Yine de saniyenin küçük bir kısmında ayrı bir varlık olduğumu hissederim.''
Erich Fromm
“Aslında benim ne istediğimi biliyor musun? Hepinizin canı cehenneme! Rahatlık, sakinlik istiyorum! Kendi huzurum için bütün dünyayı beş paraya satarım ben. Beni kıyametin kopmasıyla çaysız kalmam arasında bir seçime zorlasalar, dünyanın batmasını umursamaz, çayımdan vazgeçmeyeceğimi haykırırdım.”
—Fyodor Mihailoviç Dostoyevski
—Fyodor Mihailoviç Dostoyevski
"Seni anlıyorum demek büyük bir yalandır. Kocaman bir yalan. Kimse kimseyi anlayamaz ve tanıyamaz dünyada. Var olan en sağlam zırh insan vücududur. İçindekileri en iyi saklayan kasa odur. Koridorlarında birikenlerin kokusunu bile yaymaz dışarıya. Deliliğinin kokusunu, anormalliğinin kokusunu duyamazsın yanında gazete okuyan adamın, otobüs durağında. Sadece gördüklerin vardır. Beş duyunun algıladığı kadar anlarsın aileni, sevgilini, çocuğunu..."
- Hakan Günday / Kinyas ve Kayra
- Hakan Günday / Kinyas ve Kayra
Ne var ki, dünyada "sizi anlıyorum" gözlerinin sahteleri türemişti; gerçeği sahteden ayırmak çok zordu. "Sizi-anlıyorum konuşmanıza- ihtiyaç yok" ya da "siz-onlara-bakmayın-yalnız-gözlerime-inanın" bakışlarını çoğu aslında "bugünü-geçirmek-için-birine ihtiyacım-var" kalıbından ibaretti. İnsanın, böyle sahtekarları görünce, başı ağrıyordu.
Oğuz Atay, Tehlikeli Oyunlar
Oğuz Atay, Tehlikeli Oyunlar
Tartışmalar
''Azgın tartışmacılar da keşke, diğer söz suçluları gibi ceza görselerdi. Hep öfkenin alıp götürdüğü bu fikir çarpışmalarında, insanın etmediği kötülük kalmaz. İlkin fikirlere çatarız, sonra da insanlara…
Tartışmada esas, karşımızdakinin düşüncesini çürütmek olduğu, herkes çürütüp çürütüldüğü için, tartışmanın sonunda olan şey, gerçekten büsbütün uzaklaşmaktadır. Onun için Platon, Devlet’inde akılca ve ruhça zayıf olanlara tartışmayı yasak etmiştir. Doğru dürüst adım atıp yürümesini bilmeyen bir insanla gerçeği aramaya çıkmanın anlamı var mı? Aradığımız şeyi bırakıp onu nasıl bir yoldan arayacağımızı düşünürsek ondan hiç de uzaklaşmış olmayız.
Tartışma ile neye varılabilir? Biri doğuya gider, biri batıya; yolda rastladıkları ayrıntılara saplanır ve konudan ayrılırlar. Bir saat cenkleştikten sonra, neyi aradıklarını bilemez olurlar: Kimi konunun üstüne çıkmış, kimi altına inmiş, kimi de kenarında kalmıştır. Kimi bir kelimeye, bir benzerliğe takılır; kimi söylenene kulak bile vermeden bir şeyi tutturur ve yalnız kendi söylediklerini dinler. Başka biri de kendine güvenmediği için her şeyden kaçınır, hiçbir fikri kabul etmez; ta başından her şeyi karıştırır, yahut da söz kızışınca, büsbütün susar ve bir daha ağzını açmaz; bilgisizliğini küskünlüğünün altında saklar; mağrur bir küçümseme ya da budalaca bir alçak gönüllülükle tartışmadan kaçar. Bazısı yalnız saldırmasını bilir, kendini korumak umurunda değildir. Bazısı da yalnız saldırmasını bilir, kendini korumak umurunda değildir. Bazısı da yalnız sesinin ve ciğerinin gücüne dayanır. Bakarsınız birisi tutar kendine karşı dönüverir; başka biri kalkar ön sözler, yersiz hikayelerle kafa şişirir. Kimi vardır, sıkıştığını görünce karşısındakini susturup kaçırmak için düpedüz sövüp saymaya başlar ve Alman kavgası çıkarmaya çalışır. Başka bir türlüsü de vardır, konuya hiç bakmadan sizi bir sürü mantık çemberiyle, diyalektik oyunlarıyla kuşatıp boğmaya savaşır.
Bütün toptancı hükümler çürük ve tehlikelidir.''
(Kitap 3, Bölüm 8)
Denemeler, Montaigne
''Azgın tartışmacılar da keşke, diğer söz suçluları gibi ceza görselerdi. Hep öfkenin alıp götürdüğü bu fikir çarpışmalarında, insanın etmediği kötülük kalmaz. İlkin fikirlere çatarız, sonra da insanlara…
Tartışmada esas, karşımızdakinin düşüncesini çürütmek olduğu, herkes çürütüp çürütüldüğü için, tartışmanın sonunda olan şey, gerçekten büsbütün uzaklaşmaktadır. Onun için Platon, Devlet’inde akılca ve ruhça zayıf olanlara tartışmayı yasak etmiştir. Doğru dürüst adım atıp yürümesini bilmeyen bir insanla gerçeği aramaya çıkmanın anlamı var mı? Aradığımız şeyi bırakıp onu nasıl bir yoldan arayacağımızı düşünürsek ondan hiç de uzaklaşmış olmayız.
Tartışma ile neye varılabilir? Biri doğuya gider, biri batıya; yolda rastladıkları ayrıntılara saplanır ve konudan ayrılırlar. Bir saat cenkleştikten sonra, neyi aradıklarını bilemez olurlar: Kimi konunun üstüne çıkmış, kimi altına inmiş, kimi de kenarında kalmıştır. Kimi bir kelimeye, bir benzerliğe takılır; kimi söylenene kulak bile vermeden bir şeyi tutturur ve yalnız kendi söylediklerini dinler. Başka biri de kendine güvenmediği için her şeyden kaçınır, hiçbir fikri kabul etmez; ta başından her şeyi karıştırır, yahut da söz kızışınca, büsbütün susar ve bir daha ağzını açmaz; bilgisizliğini küskünlüğünün altında saklar; mağrur bir küçümseme ya da budalaca bir alçak gönüllülükle tartışmadan kaçar. Bazısı yalnız saldırmasını bilir, kendini korumak umurunda değildir. Bazısı da yalnız saldırmasını bilir, kendini korumak umurunda değildir. Bazısı da yalnız sesinin ve ciğerinin gücüne dayanır. Bakarsınız birisi tutar kendine karşı dönüverir; başka biri kalkar ön sözler, yersiz hikayelerle kafa şişirir. Kimi vardır, sıkıştığını görünce karşısındakini susturup kaçırmak için düpedüz sövüp saymaya başlar ve Alman kavgası çıkarmaya çalışır. Başka bir türlüsü de vardır, konuya hiç bakmadan sizi bir sürü mantık çemberiyle, diyalektik oyunlarıyla kuşatıp boğmaya savaşır.
Bütün toptancı hükümler çürük ve tehlikelidir.''
(Kitap 3, Bölüm 8)
Denemeler, Montaigne
''Fikirlerin gücüne bizzat şahit oldum, fikirler adına öldürülen ve fikirleri savunurken ölen insanları gördüm. Yalnız, bir fikri öpemez, ona dokunamaz veya onu tutamazsınız. Fikirler kan ağlamaz. Acıyı hissetmezler. Sevmezler. Bu maskeninaltında bir yüz var... Ancak benim değil. Ne altındaki kaslardan daha "ben"dir o yüz... Ne de altındaki kemiklerden. Bu maskenin altında etten daha fazlası var. Bu maskenin altında bir fikir var. Ve fikirler kurşun geçirmez.''
-David Lloyd ve Alan Moore / V For Vendetta
-David Lloyd ve Alan Moore / V For Vendetta
küçük iskender
Suçtur kadın olmak çünkü herkesin sahip olmak istediği bir bedenin vardır. Korumak zorunda olduğun bir namusun ve sevmeye yasaklı törelerin. Adam gibi adam derler de, kadın gibi kadın demezler mesela Taş gibi derler. Soğuk olmak zorundadır, hissetmemesi gerekir, iyi gözükmelidir ama öyle çok iddialı da olmaması gerekir. Erkeğin yanında yerini bilmelidir. Kadın olmak suçtur bu hayatta. Seversin deli derler, sevmezsin kötü derler. Elde ederler basit olursun, elde edemediklerinde konuşmalara meze olursun. Susarsın bir şey bilmiyor derler, susmazsın dili uzun derler. Erkek olmak doğuştan bir güçtür, kadın olmak eksikliktir, güçsüzlüktür. Eksik etektir kadın Aklı ermez, gözü açılmamalı, sırtından sopa karnından sıpa eksik olmamalıdır. Kadın, şeytana açılan kapıdır çünkü. O kapıyı, kadına açtırtmamalı. Oysa erkektir kadını eksik hale getiren, namusunu alıp etek altına iten, inançlarını yok eden. Erkektir bir melekten şeytan yaratmasını bilen. Kadın olmak eteğini uzun tutmaktır, başkalarının günahlarının bedelini kendisinin ödemesidir. Kadın yüzeyseldir görünürde ve karmaşıktır erkekten istediği şeylerde Oysa kadın derindir ve derine dalmasını bilen vurgun yeme ihtimalini de göze alabilmelidir. Cesurdur kadın, erkek gibi tartıp biçmez. Seviyorsa bodoslama atlar, sevdiği için tüm engelleri aşar. Oysa erkek korkaktır. Ne kadının ilgisini kaybetmek ister ne de ona bir gelecek vaat eder. Yedekte tutar. Daha iyisini bulamazsa, elinin altındaki ile idare eder. Kadın karmaşık gibi gözükür ama istediği üç şey sevgi, sadakat, dürüstlüktür...
''Eğer dansın ne olduğunu bilmek istiyorsan, bir dansçıyı izlemeye gitme. Dans etmeyi öğren, dansçı ol. Eğer herhangi bir şeyi bilmek istiyorsan, katıl. Bir şeyi bilmenin gerçek, doğru ve özgün yolu budur. O zaman hayatında birçok anlam olacak. Sadece tek boyutlu değil; çok boyutlu anlamlar. Ve sen anlam yağmuruna tutulacaksın.
Hayatın çok boyutlu olması gerekir. Ancak o zaman anlam vardır. Hayat asla tek boyutlu değildir. Bu da bir sorun. Eğer biri mühendis olursa, her şeyin bittiğini düşünür. Kendini mühendis kimliğiyle tanımlar. O zaman hayatı sadece mühendislik olur. Milyonlarca seçenek varken, o sadece tek bir yolda ilerler. Sıkılır, bunalır, yorulur ve heyecanını kaybeder. Sadece ölümü bekler. Bu durumda nasıl bir anlam olabilir?
Hayatta daha fazla ilgi alanların olsun. Sadece bir iş adamı olma. Bazen oyun da oyna. Sadece doktor, mühendis, müdür ya da profesör olma. Mümkün olduğunca çok şey olmaya çalış. Kağıt oyna; keman çal. Şarkı söyle; fotoğraf çek. Şair ol; hayatta mümkün olduğunca çok şey bul. O zaman zenginliğe sahip olursun. Anlam, zenginliğin yan ürünüdür.''
Osho
Hayatın çok boyutlu olması gerekir. Ancak o zaman anlam vardır. Hayat asla tek boyutlu değildir. Bu da bir sorun. Eğer biri mühendis olursa, her şeyin bittiğini düşünür. Kendini mühendis kimliğiyle tanımlar. O zaman hayatı sadece mühendislik olur. Milyonlarca seçenek varken, o sadece tek bir yolda ilerler. Sıkılır, bunalır, yorulur ve heyecanını kaybeder. Sadece ölümü bekler. Bu durumda nasıl bir anlam olabilir?
Hayatta daha fazla ilgi alanların olsun. Sadece bir iş adamı olma. Bazen oyun da oyna. Sadece doktor, mühendis, müdür ya da profesör olma. Mümkün olduğunca çok şey olmaya çalış. Kağıt oyna; keman çal. Şarkı söyle; fotoğraf çek. Şair ol; hayatta mümkün olduğunca çok şey bul. O zaman zenginliğe sahip olursun. Anlam, zenginliğin yan ürünüdür.''
Osho
"Zahir dünyanın zevklerini mutlulukla karıştırmayın. Mutluluk ruhsal, dünyevi zevklerse fiziksel ya da bedenseldir. Unutma ki mutluluk iğnenin batışı gibidir, battığı andadır, sonrasında hissettiğin sevinç, bir haldir. Mutluluğun süreci anlıktır, kısadır. Onun zıddı olan kederse tercihten ötürü zamana yayılır ve azalmadan paylaşılmayı ister."
Eddi Anter / İNKÂR'dan...
Eddi Anter / İNKÂR'dan...
"Yaşam boyunca karşınıza çıkan zorluklar ve yaşadığınız acılar bedeldir. Bedelini ödemediğiniz hiçbir şeyin tadını çıkartamazsınız. Tadını çıkartamadığınız zamanlarda da bilin ki bir bedel ödüyorsunuzdur veya ödemeyi siz seçtiniz. Her şeyi hak etmişsinizdir ya da hak ettiğinize yakında kavuşacaksınızdır."
Eddi Anter / İNKÂR
Eddi Anter / İNKÂR
''At şarkı söyleyemediği için talihsiz midir? Hayır, ama koşamazsa talihsiz olur. Köpek uçamadığı için talihsiz midir? Hayır, fakat koku alamazsa talihsiz olur. İnsan aslanları boğamadığı ve olağanüstü işler yapamadığı için bedbaht mıdır? Hayır, o bunun için yaratılmış değildir. Ama temizliği, iyiliği, vefayı, adaleti, kaybettiği vakit ruhuna ihanet eder ve tüm değerlerini kaybeder.''
Epiktetos - Düşünceler ve Sohbetler.
Epiktetos - Düşünceler ve Sohbetler.
18 Nisan 2013 Perşembe
''Günümüz psikolojisinde, "empati" sözcüğü üç ayrı anlamda kullanılmaktadır: Öteki kişinin hislerini bilmek; o kişinin hissettiği şeyi hissetmek; ve ötekinin sıkıntısına şefkatle karşılık vermek. Bu üç empati çeşidi 1-2-3 şeklinde bir ardışıklık betimler: Seni fark ediyorum, duygunu paylaşıyorum ve bu yüzden sana yardım etmek için harekete geçiyorum.''
Daniel Goleman / Sosyal Zeka
Daniel Goleman / Sosyal Zeka
6 Nisan 2013 Cumartesi
Evin yolunu bilmeyen ben, şimdi evden çıkmak istemiyorum. Dışarıda insanlar var, korktuğumdan değil, tahammül edemediğimden. Yanlışlıkla biri omuz çarpsa kafasını gözünü patlatmak istediğimden.
İstiyorsan öğret, bana sevmeyi yeniden öğret, bana iyi niyetle yaklaşmayı yeniden öğret. Çocuksu vurdumduymazlığı öğret, yüzümü gülmeye alıştır. Çünkü gülerken yüzüm kasılıyor, bir tuhaf oluyor. Gülmeyi unuttuğumdan…
Servet SAYGINOĞLU – YALNIZLIĞA KADAR YOLUN VAR
İstiyorsan öğret, bana sevmeyi yeniden öğret, bana iyi niyetle yaklaşmayı yeniden öğret. Çocuksu vurdumduymazlığı öğret, yüzümü gülmeye alıştır. Çünkü gülerken yüzüm kasılıyor, bir tuhaf oluyor. Gülmeyi unuttuğumdan…
Servet SAYGINOĞLU – YALNIZLIĞA KADAR YOLUN VAR
Parfümün Dansı
Eğer insan Wiggs gibi aktif bir hayat sürerse,eğer o insanın amaçları.idealleri.uğrunda mücadele edeceği nedenleri varsa,o zaman o insan.kafasının üzerinde sıçan kılına asılı sallaman kılıca tüm dikkatini veremez.
-Paris-
Havuç maddi başarıyı simgeler;vaat edilmiş,genellikle hayali bir ödül.Havuç bir dilektir,bir yalan,bir rüyadır.O açıdan bakıldığında parfümle ortak bir yanı vardır.Ama pancar...pancar proleterdir,anında hazırdır ve gösterişten uzak bir biçimde ürkütücüdür.Pancarın bir parfümcüye getirdiği mesaj nedir?Ona,o şık,özenti,seçkin tavırların artık sonunun geldiğini mi söyler?Daha doğal,dünyasal,doğrudan bir yaklaşımın kendisi icin kârlı olacağını mı ima eder?Bu pancar.bu amber.madencinin bu kanlı gözü,baykuşun deldiği bu elma.bir uyarı mıdır yoksa dostça bir öğüt müdür?
Parfümün Dansı/Tom Robbins
Havuç maddi başarıyı simgeler;vaat edilmiş,genellikle hayali bir ödül.Havuç bir dilektir,bir yalan,bir rüyadır.O açıdan bakıldığında parfümle ortak bir yanı vardır.Ama pancar...pancar proleterdir,anında hazırdır ve gösterişten uzak bir biçimde ürkütücüdür.Pancarın bir parfümcüye getirdiği mesaj nedir?Ona,o şık,özenti,seçkin tavırların artık sonunun geldiğini mi söyler?Daha doğal,dünyasal,doğrudan bir yaklaşımın kendisi icin kârlı olacağını mı ima eder?Bu pancar.bu amber.madencinin bu kanlı gözü,baykuşun deldiği bu elma.bir uyarı mıdır yoksa dostça bir öğüt müdür?
Parfümün Dansı/Tom Robbins
Herkesin kalbinin çizildiği bir yer var. Orada görünmez bir duvara çarpıyorsun. Daha öteye gidemiyorsun. Bütün dünyan o çakıldığın yerden uzanabildiğin yere kadar oluyor artık. Ben de o günlerde bir yerde çakıldım işte. Ama tam nerede bilemiyorum. Hiçbir zaman da bilemeyeceğim bunu.”
Emrah Serbes, Hikayem Paramparça
Emrah Serbes, Hikayem Paramparça
Ben New York'ta büyüyen genç bir delikanlı iken bayrağa bağlılık yemini etmeyi reddettim. Tabii ki müdürün odasına gönderildim ve müdür bana "Neden bağlılık yemini etmek istemiyorsun?" diye sordu. "Herkes ediyor!" "Bir zamanlar herkes dünyanın düz olduğuna inanıyordu ama bu dünyayı düz yapmıyor." dedim ve devam ettim: "Bugün Amerika, sahip olduğu her şeyi diğer kültürlere, diğer milletlere borçlu ve ben bağlılık yeminini dünyaya ve üstünde yaşayan herkese etmeyi yeğlerim." dedim. Söylememe bile gerek yok, çok geçmeden okulu tamamen bıraktım ve yatak odamda bir laboratuvar kurdum. Orada bilimi ve doğayı öğrenmeye başladım. Sonra fark ettim ki evren yasalarla yönetiliyor ve insanoğlu toplumla birlikte bu yasalardan bağımsız değil. Derken, şimdilerde "Büyük Buhran" olarak adlandırdığımız 1929 krizi geldi çattı. Bütün fabrikalar boş boş dururken milyonlarca insanın neden işsiz, evsiz ve aç kaldığını anlamakta zorlandım. Kaynaklar değişmemişti. İşte o zaman fark ettim ki ekonomi oyununun kuralları doğası gereği hükümsüzdü.
Kısa bir süre sonra, bir sürü ulusun birbirlerini sistematik olarak yok etmek için sıraya girdiği 2. Dünya Savaşı başladı. Daha sonra bir hesap yaptım: Bütün bu yıkım ve savaş için boşa harcanan kaynaklar, aslında gezegen üzerindeki tüm insani ihtiyaçları rahatça karşılayabilirdi. O zamandan beri insanoğlunun kendi neslinin tükenişine zemin hazırlayışına tanık oldum. Son derece değerli ve sınırlı kaynakların kar etme amaçlı ve serbest piyasa adına sürekli olarak heba edilmesini ve yok edilmesini izledim. Toplumun, toplumsal değerlerinin, materyalizmin ve bilinçsiz tüketimin temelini oluşturduğu bir yapmacıklık seviyesine düşürüldüğünü izledim. Parasal güçlerin sözde özgür toplumların politik yapısını kontrol etmesine tanık oldum. Şimdi 94 yaşındayım ve korkarım ki düşünce yapım 75 yıl öncesiyle tam olarak aynı: Bu saçmalık artık sona ermeli. ''
Jacque Fresco - Zeitgeist
Kısa bir süre sonra, bir sürü ulusun birbirlerini sistematik olarak yok etmek için sıraya girdiği 2. Dünya Savaşı başladı. Daha sonra bir hesap yaptım: Bütün bu yıkım ve savaş için boşa harcanan kaynaklar, aslında gezegen üzerindeki tüm insani ihtiyaçları rahatça karşılayabilirdi. O zamandan beri insanoğlunun kendi neslinin tükenişine zemin hazırlayışına tanık oldum. Son derece değerli ve sınırlı kaynakların kar etme amaçlı ve serbest piyasa adına sürekli olarak heba edilmesini ve yok edilmesini izledim. Toplumun, toplumsal değerlerinin, materyalizmin ve bilinçsiz tüketimin temelini oluşturduğu bir yapmacıklık seviyesine düşürüldüğünü izledim. Parasal güçlerin sözde özgür toplumların politik yapısını kontrol etmesine tanık oldum. Şimdi 94 yaşındayım ve korkarım ki düşünce yapım 75 yıl öncesiyle tam olarak aynı: Bu saçmalık artık sona ermeli. ''
Jacque Fresco - Zeitgeist
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)