28 Şubat 2013 Perşembe

*Gerçek adam pek çok kadını fetheden değil,aynı kadını defalarca fethedebilendir.

Joseph Rudyard Kipling

*"Hevesleri, beklentileri, erteledikleri, kursağında kalmış kelimeleri, kaçırılmış bakışları, gizledikleri, bitirilmemiş mektupları, susuşları ve istemsiz veda edişleriyle tamamlanmamış bir cümledir insan. Yalnızlığıyla bile bir araya gelemeyecek kadar ıssız…"

Tarık Tufan

*”Eğer dünya kitap okumayanlarla, öğrenmeyenlerle, bilgisizlerle dolmaya başlarsa, kitapları yakmak zorunda kalmazsınız, değil mi? Eğer dünyanın geniş ekranı basketbolla ve futbolla dolar ve MTV içinde boğulursa, gazyağını ateşlemek veya okuyucu avlamak için Beatty'lere gerek kalmaz. Eğer ön bilgiler okul odalarının çatlakları ve vantilatörleri arasında eriyip yok olursa, bir süre sonra bunları kim bilir veya umursar?”
Ray Bradbury, Fahrenheit 451


*"Ne güzel şarkılar var.. Şimdi çok uzak zamanların, çok uzak toprakların, çok geniş caddelerin yakınıdaki büyük beyaz tavanlı odada çok güzel şarkılar var. Henüz yüksek ağaçlar yapraksız. Eksi on dereceye varan soğuk günlerde kıpkırmızı bir kış güneşi parlıyor. Erkenden çıktığım sabahlarda, biraz ötemdeki köprünün üzerinden geçerken, aşağıda sıra sıra uzayan tren yollarına bakıyorum. Tren raylarını hep sevdim. Tren raylarının bitiminde fabrika bacaları tütüyor. Sabah sekize doğru, bacalardan tüten dumanların gerisinde kırmızı, soğuk kış güneşi doğuyor. Doyumsuz dünyamı avucumun içine alıp sıkıyorum. Her şeye hazırım. Hastalığa. Aşka.. Gitmeye.. Kalmaya.."

*“Bir gün dediklerimi değil, demek istediklerimi anlayacak bir erkek çıkmayacak mı karşıma! Hava kötü dediğimde sadece havadan söz etmediğimi anlamak bu kadar zor mu? İlle de, ben bu hayattan bıktım, türünde sözler mi etmeliyim? İşim çok dediğimde, bana sahip çıkacak bir erkeğe ihtiyaç duyduğumu anlayacak biri… Yanımda olmanı istiyorum diyemediğim için bu yağmur içimi ıslatıyor dediğimi nasıl anlamaz? Düpedüz, sarıl bana dedikten sonra, sarılmanın ne anlamı kalır!”

Zülfü Livaneli, Serenad


*"İnsanlarla tanışıp karşılaşmaktan çok, faydacı anlaşmalar yapıyoruz. Daha "merhaba" dediğimiz anda, "Bu ilişkiden ne gibi bir fayda sağlayabilirim acaba?" düşüncesi geçer aklımızdan. İlişkiler, insanın evrensel "birlikteliği" üzerine kurulmaktan çok, kesin amaçlar üzerine inşa edilir."

Gündüz Vassaf / Cehenneme Övgü

*İyi kitaplar okumak, geçmiş yüzyılların en iyi insanlarıyla sohbet etmek gibidir.
Descartes

*''Senin için gündüz olduğu zaman dostum, benim için gecedir: böyle olsa da ben yeşil tepelere değerek oynayan öyle vaktini, vadiden süzülen mor gölgeleri anlatırım; çünkü sen ne karanlığımın türkülerini duyabilir, ne de yıldızlara çarpan kanatlarımı görebilirsin-görmemenden, duymamandan hoşnudum ben. bırak gecemle başbaşa kalayım.
Sen cennetine yükselirken ben cehennemime inerim- o zaman bile bu ulaşılmaz uçurumu ötesinden bana seslenirsin,’arkadaşım, yoldaşım’ ben de sana seslenirim, ‘yoldaşım, arkadaşım’-çünkü cehennemimi görmeni istemem. alevler görüşünü yakacak, duman burnuna dolacaktı. senin gelmeni istemeyecek kadar çok severim cehennemimi. bırak, cehennemimle başbaşa kalayım."

— Halil Cibran

*Zaten sıkmadan uzun uzun anlatmasını bilen yegâne geveze, denizdir...
Değirmen / Sabahattin ALİ
*"Sadece hayallerini gerçekleştirebilen insanlara zengin derim ben."
- The Portrait of a Lady (1996)

*'' Bağlantı ya da ilişki içinde olduğumuz birisi, bize hoş olmayan ya da kızgınlık uyandıran bir şey yaptığında; kendimize, sadece, onun bizim için, aynı şeyi daha güçlü bir biçimde, bir kez daha ve daha sık yapmasına izin vereceğimiz ölçüde değerli olup olmadığını sormalıyız.(…) Yanıtın hayır olduğu durumda ise, değerli arkadaşımızla ilişkimizi hemen ve sonsuza dek kesmeliyiz. Çünkü, şimdi içtenlikle tam tersi yönde büyük yeminler etse de, gerekirse aynı şeyi ya da bütünüyle benzerini kaçınılmaz bir biçimde yeniden yapacaktır. O, her şeyi, her şeyi unutabilir, sadece kendi özünü unutamaz. Çünkü karakter kesinlikle düzeltilemez; insanın tüm eylemleri içsel bir ilkeden kaynaklandıkları için, bu yüzden, aynı koşullarda sürekli aynı şeyi yapması gerekir ve başka türlü davranamaz.''
Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar - Schopenhauer

*"Evet, her şey değişti." dedi. "Neden değişti, biliyor musun anne? Çünkü insan varlığında şimdi yeni bir ruh var, yeni bir kalp çarpıyor... Menfaat çatışmaları bütün kalpleri kırdı. Kuduz bir hırs, bütün kalpleri kırdı. Kuduz bir hırs bütün kalpleri kemirdi. KIskançlık, bütün kalpleri ısırdı. Bütün kalpleri vıcık yaralar, yalanlar, miskinlikler kapladı. İnsanlar hep hasta, sakat düşmüş, yaşamaktan korkuyorlar; hallerine bakılınca sanki bir sis içinde geziyorlar sanılır, herkes kendi acısından, kederinden başka bir şey bilmiyor...
Derken içlerinden biri çıkıyor, pırıl pırıl aklı ile onların hayatını aydınlatmaya çalışıyor: "Hey, şaşkın insanlar, nedir yaptığınız? Hepinizin menfaati birdir, hepinizin yaşamaya ilerlemeye hakkı vardır. Artık bunu anlayacak, karar verecek zaman geldi." diye bağırıyor. Bu insan, bu bağıran ses, yalnızdır. Ve işte onun içinidir ki yüksek sesle bağırıyor. Arkadaşa ihtiyacı var. Yalnızlık içinde gamlı, kederli oluyor, sanki üşüyor. Bu sese herkes koşuyor. Bütün kalpler, bu sesin etrafında toplanıyor, bir tek kalp oluyor. Her kalp, bütün güzelliği ve faziletiyle geliyor, orada çınlıyor, ötüyor ve diyor ki: "Ey insanlar, birleşiniz. Hep bir yere geliniz. Hep bir aile kurunuz. Hayatın manası, kin ve garez değil; sevgi ve aşktır." İşte bu çanın sesini şimdiden işitiyorum. Yatakta, uyku da, yürürken, nerede olursam olayaım bu çanın sesini duyarım ve bununla mutlu olurum. ..."

Maksim Gorki - Ana

*'' Siz hem çocuklarınızı saatlerce şiddet, entrika, cinayet, kavga içeren filmleri seyretmeleri için TV önünde bırakıyorsunuz, hem de çocuklarınızın neden birdenbire, sizin attığınız nutuklara uymayan "kötü" davranışlar sergilediğine şaşırıyorsunuz.''
Neale Donald WALSCH, Tanrı ile Sohbet

*"Kitaptaki insanları, sokaktakilerden daha çok sevdim."
-Cemil Meriç



Zülfü Livaneli/Serenad




*"Büyük uygarlıkların temelinde ticari kurumlar ya da emir komuta zincirleri değil, halk vardır. Her uygarlığın değeri, ürettiği bireylerin kalitesiyle ölçülür. İnsanları fazla düzene sokar, yasalarla fazla kontrol altına alır, yüce olmaya dair taşıdıkları dürtülerini bastırırsanız, -sonunda çalışamaz hale gelirler ve uygarlıkları da çöker."
Frank HERBERT / Dune Çocukları

*Buyrukçuların çıkarları için eğitilen bir insan,Köle olmayı isteyecek kadar salaktır !

● | Friedrich Nietzsche |

*Hayat, cinsel ilişkiyle bulaşan ölümcül bir hastalıktır.
● | Lewis Grizzard |
“bence bazı inatları kırmak lazım. mesela doğu’da kız çocukları okullar karma olduğu için okula gönderilmiyormuş. o zaman karma okul olmasın orada kardeşim. bunu söylediğin zaman daha ‘ilerici’ olduğunu düşünen birileri çıkıp olur mu öyle şey diyor. kızla erkek illa yan yana okuyacak diyor. e olmuyor işte ama ne yapacağız? önemli olan kızların okula gitmesiyse al işte çözüm. her şey devrimle çözülmez ki... zaten devrim ne zaman bir işe yaramış? herkes iki dakika efendi olsun.”
Bunu diyebilen adamdır Teoman!
*Belki de susmak, gerçeği anlamanın tek yoluydu.

*“Sevdiğini kaybeden insanın gülümsemesinde bile bir hüzün vardır.”

- Leyla ile Mecnun

*Elini göğsünün üzerine koydu...
Sanki, dedi, bak tam şuramda, sol yanımda, kalbimin altında bir yer eksik atıyor. Sonra bu kadarla kalmıyor, o eksiklik bütün ruhuma doluyor.
Ne yapsam eksilmiyor ne yapsam dolmuyor...

La-Sonsuzluk Hecesi / Nazan BEKİROĞLU

*''Talih, aptalları akıllandıramayacağını anlayınca, onları şanslı kılmıştır.''
-Michel de Montaigne

*"Sadece hayallerini gerçekleştirebilen insanlara zengin derim ben."

- The Portrait of a Lady (1996)

*Bilgeliğin arttığı yerde keder de artar ve bilgisini arttıran, derdini de arttırır.(Andrei Rublev)

*"Birisine güvenmek lazım bu hayatta. Ne olursa olsun seni bırakmayacak birisine."

How I Met Your Mother

24 Şubat 2013 Pazar







*'' Siz hem çocuklarınızı saatlerce şiddet, entrika, cinayet, kavga içeren filmleri seyretmeleri için TV önünde bırakıyorsunuz, hem de çocuklarınızın neden birdenbire, sizin attığınız nutuklara uymayan "kötü" davranışlar sergilediğine şaşırıyorsunuz.''

Neale Donald WALSCH, Tanrı ile Sohbet
*"Evet, her şey değişti." dedi. "Neden değişti, biliyor musun anne? Çünkü insan varlığında şimdi yeni bir ruh var, yeni bir kalp çarpıyor... Menfaat çatışmaları bütün kalpleri kırdı. Kuduz bir hırs, bütün kalpleri kırdı. Kuduz bir hırs bütün kalpleri kemirdi. KIskançlık, bütün kalpleri ısırdı. Bütün kalpleri vıcık yaralar, yalanlar, miskinlikler kapladı. İnsanlar hep hasta, sakat düşmüş, yaşamaktan korkuyorlar; hallerine bakılınca sanki bir sis içinde geziyorlar sanılır, herkes kendi acısından, kederinden başka bir şey bilmiyor...
Derken içlerinden biri çıkıyor, pırıl pırıl aklı ile onların hayatını aydınlatmaya çalışıyor: "Hey, şaşkın insanlar, nedir yaptığınız? Hepinizin menfaati birdir, hepinizin yaşamaya ilerlemeye hakkı vardır. Artık bunu anlayacak, karar verecek zaman geldi." diye bağırıyor. Bu insan, bu bağıran ses, yalnızdır. Ve işte onun içinidir ki yüksek sesle bağırıyor. Arkadaşa ihtiyacı var. Yalnızlık içinde gamlı, kederli oluyor, sanki üşüyor. Bu sese herkes koşuyor. Bütün kalpler, bu sesin etrafında toplanıyor, bir tek kalp oluyor. Her kalp, bütün güzelliği ve faziletiyle geliyor, orada çınlıyor, ötüyor ve diyor ki: "Ey insanlar, birleşiniz. Hep bir yere geliniz. Hep bir aile kurunuz. Hayatın manası, kin ve garez değil; sevgi ve aşktır." İşte bu çanın sesini şimdiden işitiyorum. Yatakta, uyku da, yürürken, nerede olursam olayaım bu çanın sesini duyarım ve bununla mutlu olurum. ..."

Maksim Gorki - Ana
*''Sevgi uyandırmadan seviyorsanız, başka deyişle, sevginiz o durumuyla sevgi yaratmıyorsa, yaşamınızı seven bir kişi olarak ortaya koyup da sevilen bir kişi olamıyorsanız, sevginiz güçsüzdür, bir talihsizliktir.''

Karl Marx (Nationalökonomie und Philosophie sf. 300)
*'Korkudan yediğim lokma boğazımdan gitmeyecekse,Her gece korkunç rüyalar saracaksa uykularımı
Varsın her şey çığrından çıksın,
Bu dünya da yıkılsın öteki dünya da,
İnsana rahat nefes aldırmayan kuruntularla
Beynimizi bir işkence masasına çevirmektense
Ölüp rahat etmek daha iyi,
Rahat etmek için öldürdüklerimizle.'

(III. ii. 165-172) Macbeth / William Shakespeare

1963 Şubat, Tanganika Maranga oteli Nazım Hikmet Ran - Şaşıp Kalma Üstüne

Sevebilirim,
hem de nasıl,
dile benden ne dilersen,
canımı, gözlerimi

Kızabilirim,
ağzım köpürmez,
ama devenin öfkesi haltetmiş benimkinin yanında,
devenin öfkesi, kinciliği değil.

Anlayabilirim
çoğu kere burnumla,
yani en karanlığın, en uzaktakinin bile kokusunu alarak
ve döğüşebilirim,
doğru bulduğum, haklı bulduğum, güzel bulduğum herşey için, herkes için,
yaşım başım buna engel değil,
ama gel gör ki çoktan unuttum şaşıp kalmayı.
Şaşkınlık, alabildiğine yuvarlak açık ve alabildiğine genç gözleriyle bırakıp gitti beni.
Yazık.
AŞK ! Tanımadığın Birine Bağlanırken,,Tanınmayacak Hale Gelmek Demektir..

AŞK ! Bir Anlık Mutluluk Uğruna,,Bir Ömür Keşkelerle Baş Başa Kalmak Demektir..

AŞK ! Küreksiz Bir Sandalla,,Bilinmez Bir Okyanusa Açılabilmektir..

AŞK ! Bir Orduya Meydan Okurken,, Bir Kişiye Esir Düşmektir..

KISACASI AŞK ! YAŞARKEN ÖLÜME GİTMEKTİR....
*Çoğunluğun önünde sakın boyun eğme; çünkü nereye gidersen git birileri sana ırkını ve dualarını soracak. İnsanlar; hiç kimsenin bir diğerini mutlu ya da tatmin etmek için yaşamadığını anladıkları gün, işte belki o gün bu dünya daha eşit ve daha çamursuz bir hale gelebilir.

● | Leyla Ece Demir |

*Yoruldum patron yağmurda yollarda yalnız bir güvercin gibi olmaktan...

Yeşil Yol/The Green Mile (1999)

*“Sevgi; iki insanın birbirlerine varlıklarının özünden bağlanması, dolayısıyla herbirinin de kendisini varlığının özünden tanıması durumunda doğabilir ancak. İnsan gerçekliği de, canlılığı da, sevgisinin temeli de işte bu “özden tanıma” yaşantısında yatar. Böyle yaşanan sevgi sürekli bir meydan okumadır; bir dinlenme yeri değil, tersine, birlikte oluşma, büyüme ve çalışmadır; uyum ya da çatışma, neşe ya da üzüntü olup olmaması bile önemsizdir artık; temel gerçek şudur: İki insan birbirlerini varlıklarının özünden tanırlar, kendilerinden kaçmak şöyle dursun, kendilerini buldukları için bir olurlar. Sevginin varolduğuna bir tek kanıt vardır ancak; bağlılığın derinliği, seven kimselerin canlılığı ve güçlülüğü; Budur sevginin bulunduğunu gösteren meyve.”

Sevme Sanatı - Eric Fromm

*'Çok garip' diye düşünür savaşçı; 'Buldukları ilk fırsatta en kötü taraflarını göstermeye çalışan ne kadar çok insan tanıdım. İçlerindeki manevi gücü agresiflikle saklamaya, yalnızlık korkularını bir özgürlük kisvesi altına gizlemeye çalıştılar. Kendi kapasitelerine inanmadıkları halde sürekli kendi erdemlerini övdüler.'

Paulo Coelho - Savaşcı

*“Kimse kendine benzemiyor. Herkes bir kalıp seçiyor, ona özeniyor; tamamıyla seçilmiş bir kalıbı kabulleniyor. Bununla birlikte, insanoğlunda okunacak başka şeyler var, buna inanıyorum. Cesaret edemiyorlar. Sayfayı çevirmeye cesaret edemiyorlar. Taklit kanunları; ben bunlara korku kanunları diyorum. Kendilerini yalnız bulmaktan korkuyorlar, ama kendilerini hiç bulamıyorlar. Bu ahlaki agorafobi bana iğrenç geliyor, korkaklıkların en kötüsü bu. Oysa insan hep yalnızken yaratmıştır. Ama burada yaratmak isteyen kim? İnsanın kendi içinde ayrı, farklı hissettiği şey, ender sahip olunan şeyin, herkese kendi değerini sağlayan şeyin ta kendisidir; işte bunu yok etmeye çalışıyorlar.”

Ayrı Yol - Andre Gide

*Bir uygarlığın seviyesini ölçmek isterseniz, derhal kadının hayat şartlarına bakın.

Stuart Mill

*"Hiç bir erkek birlikte olmak istemeyeceği bir kızla yakın arkadaş olmak istemez."
"Yaşam belirtisinin kökeninde duygulanma vardır, duygulanmanın da temeli aşktır."

Sigmund Freud

*”Eğer dünya kitap okumayanlarla, öğrenmeyenlerle, bilgisizlerle dolmaya başlarsa, kitapları yakmak zorunda kalmazsınız, değil mi? Eğer dünyanın geniş ekranı basketbolla ve futbolla dolar ve MTV içinde boğulursa, gazyağını ateşlemek veya okuyucu avlamak için Beatty'lere gerek kalmaz. Eğer ön bilgiler okul odalarının çatlakları ve vantilatörleri arasında eriyip yok olursa, bir süre sonra bunları kim bilir veya umursar?”

Ray Bradbury, Fahrenheit 451

*'Bulutlu bir gün, bu kadar yüksekte bile. Burası dünyanın en yüksek binası ve bu yükseklikte hava her zaman soğuk. Bu yükseklikte etraf o kadar sessiz ki, insan kendini o uzay maymunlarından biri sanıyor. Sana öğrettikleri küçük görevi yerini getiriyorsun.
Bir kolu çek.
Bir düğmeye bas.
Neyi neden yaptığını bilmiyor, sonra da ölüp gidiyorsun.''
Chuck Palahniuk, Dövüş Kulübü(Sf.10)

*''Odamda beni kitaplarım bekler. Bu yegane tesellidir. Her eşyasını ayrı ayrı gayet iyi tanıdığım bu odada yalnız onlar her zaman için yeni bir koku taşırlar. Her zaman söyleyecek birçok lafları vardır.''

Sabahattin ALİ

*''Evet biliyor musun aklıma kim geliyor? Sokrates: O da, en akıllı insanlara bile durmadan bir sürü soruyordu, ta ki karşısındakiler yanlış davrandıklarını itiraf etmek zorunda kalana kadar böylece doğrunun ne olduğunu anlıyorlardı.''

Ölü Filozoflar Kahvesi / Nora K. & Vittorio Hösle

*''Ben yaşadıklarımın hiçbirini unutmam.Ama evet ! yeri gelir susarım.
Canımı çok yakan şeyler olur ama yinede susarım, tükenirim.
Buna izin de veririm aslında..
Salaklığımdan mı? Hayır!
Ben kimseye ''GİT'' de demem, diyemem.
O kişi vazgeçilmez olduğundan mı? Hayır.
Ona o kadar şeye rağmen,o kadar değer veririm ki, hergün yaptıklarına utansın diye.
Ama bir gün öyle bir giderim ki; Kaybedeceğim hiçbir şey olmaz!''

Sunay Akın

*"Beni kötülerin zulmü değil,
iyilerin sessizliği korkutuyor!"

-M. Luther KING

*“Bir şeylerin dışındayım, biliyorum.
Daha doğrusu bir şeyler bensiz sürüp gidiyor.”

—Tomris Uyar

*''Müziğin sesini duymayanlar,
dans edenleri deli sanıyor.''

-Friedrich Nietzsche

*“İnsanın içine giremezler. İnsan olarak kalmanın bir değer taşıdığını içinde gerçekten hissediyorsan, somut bir sonuç elde etmesen bile, onları yenmişsin demektir.”

—George Orwell / 1984

*''Dünyada, açık yüreklilikten daha zor bir şey yoktur.''

-Dostoyevski

*"Hayır, kesinlikle değil, benim söylemek istediğim, hayatın, bir yığın sahte kısmetle dolu bir fuar standı olmadığı. Eğer buna bel bağlayacak kadar aptal olursan çarkın asla durmadığını çabuk fark edersin. Ve işte bu noktada acı çekmeye başlarsın. Hayatta birtakım hedeflere saplanmak, kendini zincire vurmaktır..."

-Betty Blue / Philippe DJIAN

*''Birlikte dolaşıp birbirine destek olan kişilere pek rastlanmıyor artık. Nedendir acaba? Şu dünyada herkes birbirinden korkuyor olsa gerek...''

-John Steinbeck / Fareler ve İnsanlar

*''Yorgunum! Önce gerçeğimi kendime kabul ettirirken yoruldum! Sonra gizlerken… Daha sonra yüzleşirken… Kendim olmaya hakkım olduğunu anladığımda… Kendimle barışırken… Gerçeğimi başkalarına kabul ettirmeye çalışırken… Benim gibi binlerce, on binlerce insanın var olduğunu öğrenirken… Yoruldum!''

-Ayşe Kulin / Bora’nın Kitabı

*''Bir devlette zenginlik ve zenginler baştacı olunca, doğruluğun ve doğru insanların şerefi azalır.''

-Platon / Devlet

*“Ben başkaları gibi değilim. Çok sevindiğim, mesut olduğum vakit duygularımı sözlerle anlatamam. Mutlaka karşımdakinin boynuna sarılmak, onu öpmek ve hırpalamak isterim.”

—Reşat Nuri Güntekin / Çalıkuşu



*"Her insanın geçimini doğru yoldan sağlayışın ne olduğunu bilişi gerekmez mi? Eğer bir açgözlüysek, kıskançsak ve güç peşindeysek, o zaman geçiminizi sağlayış yollarımız içsel arzularımıza bağlı olacaktır ve bu sebeple eninde sonunda savaşla sonuçlanacak yarışçı, acımasız ve baskı dolu bir dünya doğuracaktır."

Krishnamurti

*Öyle büyük yalancılar türedi ki ,emekliliğimi istemek zorunda kaldım.
- Pinokyo

*" İki Yahudi bir araya gelse şirket ,İki Türk bir araya gelse Devlet kurar..."

- Çin Atasözü

*Kendimi beyaz kadranlı, romen rakamlı bir duvar saatindeki saniye çubuğu gibi hissediyorum. Sadece dönüyorum. Zamanın kendisiyim.
Geçiyorum...

Piç / Hakan GÜNDAY


16 Şubat 2013 Cumartesi

*İnsanda üç özellik ararım. Dürüstlük, zeka, enerji.
Eğer bir insanda bunlardan birincisi yoksa, diğer ikisi sizi mahveder.

Warren Edward Buffett

*'' Darbe almış, kırık dökük insanlara gerçek hayatta da seçtiğim rollerde de bir eğilimim var. Nedenini tam bilmiyorum. Aslında hepimiz kendi içimizde biraz yaralı ve bereliyiz. Kimse mükemmel değil. Galiba hepimizin biraz canına okunmuş, her birimizin... ''
[ Johnny Depp ]

*"Insanoğlunun aslı mükemmeldir, doğası sadece iyiyi tanımaktadır. Kötü dürtüleri kabul edip açgözlülük, kıskançlık, bencillik ve tutkusuna esir düşmüştür. Iyiliğin gücü, kötülüğün potansiyelinden daha kuvvetlidir. Temel doğamızı, kendi özümüzü ortaya koymak yerine, dürtülerimizi ve olmadığımız yüzlerce hali sunmayı tercih ederek ömrümüzü tüketiyoruz. Olduğumuz gibi olabilsek, tam maneviyata ulaşabilsek, dışarıda olan herkes bizi farklı görecek ve farklı yorumlayacaktır. Bu da onların fikri ve yorumu olarak kalacaktır. Ancak sen neysen o olursan, herkese ve her şeye açık olursun, merak etme aç da, açıkta da kalmazsın. Insanı iyi ya da kötü olmaya zorlayan içinde bulunduğu şartlar veya yaşadığı olaylar değildir, düşünce, tercih ve nihai kararlardır."
Eddi Anter - İnkar

*Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalımTuttukca güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım

Turgut UYAR

*"Ne olursa olsun mutlu değildi. Hiçbir zaman mutlu olmamıştı. Hayatın bu yetersizliği, dayandığı şeylerin hemen bozulup çürümesi, nereden geliyordu? Ama bir yerlerde kuvvetli ve güzel bir insan, hem coşkunluk, hem de incelikle dolu kıymetli bir varlık, bir melek kılığı altında bir şair kalbi, gökyüzüne şairane düğün destanları söyleyen tunç telli bir rebap bulunsaydı, onunla tesadüfen niçin karşılaşmamalıydı? Ah, ne imkânsızlık! Zaten hiçbir şey böyle bir araştırmaya değmezdi; her şey yalan söylüyordu, her gülümsemenin altında sıkıntıdan bir esneme vardı. Her sevinç bir lanet, her zevk bir iğrenme gizliyordu ve en iyi öpücükler, dudaklarda gerçekleşmesi imkansız daha yüksek bir şehvet özlemi bırakıyordu."
(Gustave Flaubert [Yazar])

*'' Bir insana vazgeçilmez olduğunu hissettirirseniz,ilk vazgeçeceği insan siz olursunuz... ''

[ Freud ]

*'' Babam bana dedi ki; bana ettiğini evladından çekersin.Babama dedim ki; babana yapmasaydın benden çekmezdin... ''

[ Bob Marley ]

*'' Babam bana dedi ki; bana ettiğini evladından çekersin.Babama dedim ki; babana yapmasaydın benden çekmezdin... ''

[ Bob Marley ]
Bunca zaman bana anlatmaya
çalıştığını,kendimi
bulduğumda anladım.

Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu
varmış,

Kendi yolumu çizdiğimde anladım..

Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat,
okuyarak,dinleyerek değil..

Bildiklerini bana neden
anlatmadığını, anladım..

Yüreğinde aşk olmadan geçen hergün
kayıpmış,

Aşk peşinden neden yalınayak
koştuğunu anladım..

Acı doruğa ulaştığında
gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını
anladım..

Ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla
ağlamaktan daha değerliymiş,

Gözyaşımı kahkaya çevirdiğinde
anladım..

Bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir
tek en çok sevdiği acıtabilirmiş,

Çok acıttığında anladım..

Fakat,hakedermiş sevilen onun için dökülen her
damla gözyaşını,
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler
terkettiğinde anladım..

Yalan söylememek değil, gerçeği
gizlememekmiş marifet,

Yüreğini elime koyduğunda anladım..

''Sana ihtiyacım var, gel ! ''
diyebilmekmiş güçlü olmak,

Sana ''git'' dediğimde anladım..

Biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum''
diyebilmekmiş sevmek,

Git dediklerinde gittiğimde anladım..
Sana sevgim şımarık bir
çocukmuş,her düştüğünde zırıl
zırıl ağlayan,
Büyüyüp bana sımsıkı
sarıldığında anladım..

Özür dilemek değil, ''affet beni'' diye
haykırmak istemekmiş pişman olmak,

Gerçekten pişman olduğumda anladım..
Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş,

Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,

Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..

Ölürcesine isteyen,beklemez,sadece umut edermiş
bir gün affedilmeyi,

Beni afetmeni ölürcesine istediğimde
anladım..

Sevgi emekmiş,

Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak
kadar sevmekmiş
Doğan Cüceloğlu'ndan çocuk üzerine
İki Masum Davranış ve Farkına Vardığım Beş Kavram

Koltuğa çıkmaya çalışan 11 aylık bir bebeği kollarının altından tutup koltuğa ‘Hoppaa!’ diyerek çıkardığımda babası kızmış, “Niçin yaptın?” diye sormuştu. “Çıkmaya çalışıyordu!” dedim.
“Ben de biliyorum, çıkmaya çalışıyordu, sen niye çıkardın?” diye sorusunu yineledi.
Anlayamadığım için babanın yüzüne bakakalmış, ne diyeceğimi bilememiştim.
Babanın yüzüne bakakaldığım zaman ben dört yıl psikoloji okumuş ve iki yıl da psikoloji bölümünde asistanlık yapmıştım. Daha sonra baba, “Sen ne yaptığının farkında mısın?” diye sordu ve konuşmaya devam etti: “Oğlum o koltuğa kendisi çıkmak istiyordu. Kararı kendisi vermişti ve kendi başına bunu başarabileceğini hissetmişti. Belki yarım saat, belki bir saat uğraşacaktı ve eminim sonunda o koltuğa çıkacaktı.”

“O koltuğa çıktığı zaman ne yapacaktı? Hemen dönüp bana bakacaktı. Bir gözüm onu izliyordu ve o dönüp başarmış bir çocuğun gözlerindeki ışıltıyla bana baktığında, gülümseyecek ve ‘Çıktın!’ diyecektim. Çok muhtemelen inecek yeniden çıkmaya çalışacak, bu kez daha kısa zamanda çıkabilecekti. Bunu belki saatlerce yapacak ve sonunda artık kolaylıkla çıkabilecek hale gelecekti. Bu onun belki bugünkü zaferi olacaktı. Ama artık o zaferi kazanamayacak; sen onun zaferini çaldın.”
Ne diyeceğimi bilemez halde, orada öyle kalakalmıştım.
***
Bu olay üzerinde çok düşündüm. Hala düşünmeye devam ediyorum; her gün karşılaşabileceğimiz iki masum davranıştan - çocuğun koltuğa çıkma çabası ve benim onu koltuğa çıkartmamdan - üzerinde düşünecek önemli konular çıkartıyorum.
İlk farkına vardığım, şimdiki bilincim çerçevesinde konuşuyorum, çocuğun kendine uğraşacak bir hedef seçmesi. Bu bana çok önemli görünüyor. Şimdi farkındayım ki, her çocuk, dil, din, cinsiyet ve milliyet hiç fark etmez, her an kendilerine uğraşacak, baş edebilecek bir hedef seçmek istiyorlar. “Çocuk bu hedefi nasıl seçiyor?” önemli bir bilimsel soru ve dikkatle incelenmeye değer bir konu. Bana öyle geliyor ki çocuk kendine uğraşacak bir hedef seçerken aklına esen bir hedefi, tesadüfen seçmiyor. Kendisinin dahi farkında olmadığı bir “yapabilirim” ölçeği var içinde. Çok kolay hedefleri seçmiyor, yapamayacağı çok zor hedefleri de seçmiyor. Kendini tam anlamıyla verip çabaladığı zaman başarabileceği hedefleri seçiyor. Bu denemeler içinde çocuk kendi yeteneklerini ve gücünü gerçekçi olarak keşfediyor ve kendisini tanıma olanağı buluyor.

Çocuğun kendini gerçekçi olarak tanıması bu tür uğraşılar içinde oluşuyor. ‘Bu tür uğraşılar’ derken iki şeyin altını çizmek istiyorum: 1- Hangi uğraşı içine gireceğini çocuğun belirleyebilmesi ve 2- belirlediği hedef için çaba göstermesinin engellenmemesi, birinin gelip onu ‘Hoppaa!’ diyerek koltuğa çıkarmaması, yani çocuğun gayretine, emeğine, çabasına ‘saygı duyulması.
Şimdiki bilincim çerçevesinde farkında olduğum ikinci şey çocukla sürekli sohbet içinde olabilecek bir ortam yaratmanın önemi. Çocuk uğraşarak sonuçta o koltuğa çıktığında gerçekten ‘başardım!’ duygusunu yaşayacaktır. Ama çocuk, kendisi için önemli insanlarla bu duyguyu paylaşamazsa bu başarı anlam bulamayacaktır. Babanın, “Çıktın!” demek için orada olması ve çocuğunun o anını ciddiyetle ve önemli bir olayı gözlemlercesine paylaşması çocuğun özsaygısının, özdeğerinin gelişmesi bakımından çok önemli. Bu etkileşim içinde çocuk gerçek bir bağlam içinde varoluşun altı boyutunu (ait olma – birey olma dengesi; umursanma-önemsenme; kabul edilme; değerli olma; yapabilme-yetkin olma; sevilmeye değer olma) yaşayabilecek ve olumlu duygularla dopdolu olacaktır.

Farkında olduğum üçüncü şey, babanın çocuğun girişimciliğine önem vermesi, ona “Çıktın!” demesi ve bunu gayet ciddi bir edayla söylemesi. Bu sözün altında, “Zaten kendin de çıkabileceğini biliyordun, şimdi görüyorum ki, haklıymışsın,” mesajı var. Bu sözün altında yatan bir başka anlamda, “Şimdi çıkamamış olsaydın da dert edinmezdim; önemli olan senin oraya çıkabileceğini hissetmen; çıkabileceğini hissettiğin sürece çabalarsın ve bir gün mutlaka çıkarsın,” anlamı da var. Bu bağlamda, babanın oğluna, “Aferin oğluma, bravo sana,” dememesi anlamlı.

Farkında olduğum dördüncü şey, babanın çocuğun davranışını betimlemesi, babanın “Başardın!” yerine, “Çıktın!” demesi. ‘Başardın’ değerlendirici, yargılayıcı bir süreci, bir bakışı ifade eder. ‘Çıktın!’ ise son derece nötr, betimleyici bir tavrı sergiler. ‘Başarı’ kelimesi sonucu, ‘çıkma’ kelimesi süreci vurgular. Ve bu süreci vurgulama tavrı beni farkında olduğum beşinci şeye götürüyor.
Şimdi farkında olduğum beşinci şey, iki farklı yaşam felsefesinin olduğudur. Bu yaşam felsefelerinden biri yaşamın süreçlerine, diğeri yaşamın sonuçlarına odaklanmayı ifade eder. Yaşam süreçlerini birinci planda tutan, anlam verme sistemini yaşam süreçlerini önemseyerek oluşturan bir bilinç:
çabaya,
niyetin saflığına,
gayrete,
şevke,
takip edilen, önemsenen, uyulan değerlere,
sürecin iyileştirmesine
önem verir. Yaşamın anlamı nasıl yaşandığında yatar.

Sonuç vurgulu bir bilinç sonucu önemser;

Alınan nota,
Elde edilen mal varlığına,
Mevki ve makama,
Çıkara ve elde edilen güce
önem verilir.

Çabanın, gayretin, niyetin saflığının, şevkin, değerlerin, sürecin iyileştirilmesinin önemi yoktur.
Sonuç vurgulu yaşam felsefesi, kişinin özdeğerini kişinin elde ettiği sonuçlarla denk tutar. Ve bu tavrıyla da kişinin kendi yaşamında kendisi olarak var olmasını zorlaştırır.
Ne demek bir kişinin kendi yaşamında kendisi olarak varolması?
İlerde bu konuyu irdeleyeceğim.

14 Şubat 2013 Perşembe

*Suskun değilsin.
Konuşarak hiçbir yere varamadığın insanları düşündükçe sessiz kalmayı tercih ediyorsun,
Anlamıyorlar..!!

Icarus

*İnsanlar yavaş yavaş inanmamayı, güvenmemeyi, sevmemeyi ve kronik şüpheci olmayı öğrenir. Bu gerçekleştiğinde artık ne yazık ki çok geçtir. İnsanların "tecrübe" dediği şey budur. Kalbiyle bağlantısını kaybetmiş bir insana "tecrübeli" denir.
Osho

*“Oyuncaklar… çocuklarımıza ayıramadığımız vakitlere karşı verdiğimiz rüşvetler… Oysa oyuncaktan çok, onları birlikte oynayacağı bir babaya ihtiyacı var çocukların…”
Can Dündar - Kırmızı Bisiklet

*Sevgi garip bir yangın. Yaşaması için büyümesi gerek. O yangına herşeyini atacaksın; zamanını, gururunu, dehanı…
[Cemil Meriç]

*''Göze alandır kadın. Çekip gitmeyi, sahip olduklarından vazgeçmeyi, karşılık beklememeyi… Mücadele eder, kızar, bağırır ama hep sever.Dedim ya bir dünyadır kadınlar, yürekleriyle konuşan, gözleriyle gülen…"

[ Ahmet ALTAN ]

*"Farklı insanları severim. Şu alemde, yüzlerindeki sıradanlığı bozmamaya çalışarak, düzenli bir hayat yaşıyor gibi görünenler daha güvenilmez olur çünkü."
Sahilde Kafka, Haruki Murakami

*"Dünyanın ahlaksız diye nitelendirdiği kitaplar, dünyaya kendi utancını gösteren kitaplardır."
Oscar Wilde

*''Benim insan sevgim,başkasının duygusunu paylaşmakta değil,
paylaştığım duyguya katlanabilmektir.
Benim insan sevgim sürekli bir kendimi yeniştir.
Ama ben yalnızlık olmadan edemem;
yalnızlık, yani iyileşme, kendine dönüş,
özgür, hafif, esinen bir havayı solumak... ''

(Friedrich Nietzsche - Ecco Homo)

*"İnsanlara kendi akıllarına saygı duymaları ve cesur olmaları telkin edilmeli ve kendileri için arkasından koşması gereken hayallere gereksinimleri varsa doğruluk iyilik ve barış sevgisini benimsemeleri öğretilmelidir"
(Paul Henri D. Holbach)

*Günün birinde âşık olacak olursanız, sırrınızı iyi saklayın! Yüreğinizi kime açacağınızı iyice bilmeden sakın onu ele vermeyin. Henüz var olmayan bu aşkı önceden korumak için, bu dünyadan çekinmeyi, ondan kuşkulanmayı öğrenin."
-Honore De Balzac
''İçinde ışığı olmayan insanlar kalabalığa karışıp ışık edinmeye çalışırlar.''

Arthur Schopenhauer - Kitlelerin Psikolojisi Üzerine
''İki insan aşık olup da birbirleri için yaratıldıklarını düşünmeye başladıklarında, ayrılma cesaretini gösterme vakti gelmiştir; çünkü devam ederlerse her şeyi kaybedip hiçbir şey kazanamayacaklardır. Paradoks gibi gelebilir, duygu açısından öyle; fakat anlayış açısından öyle değil. Bu alanda insanların kendi ruh hallerinden yararlanması özellikle gereklidir; bu ruh hallerinin yardımıyla insan bitip tükenmeyen çeşitte kombinasyonların farkına varabilir.''

Kahkaha Benden Yana - Sören Kierkegaard
Dünyada bir tek insana inanmıştım. O kadar inanmıştım ki, bunda aldanmış olmak, bende artık inanmak kudreti bırakmamıştı. Ona kızgın değildim. Ona kızmama, darılmama, onun aleyhinde düşünmeme imkan olmadığını hissediyordum. Ama bir kere kırılmıştım. Hayatta en güvendiğim insana duyduğum bu kırgınlık, adeta bütün insanlara dağılmıştı; çünkü o benim için bütün insanlığın timsaliydi.

"Sabahattin Ali"
Pek çok dostluk ya da evlilik, insanlarin birbiriyle ilişki kurmasi ve birbirini sevmesi yerine, bir kişinin bir diğerini yalnızlığa karşı bir kalkan olarak kullanması nedeniyle başarısızlığa uğramıştır.

Irvin David Yalom - Aşkın Celladı
Sahip olduğunuz tek şey bir çekiçse, her şeyi bir çivi olarak görmeye başlarsınız!

Abraham Maslow
“Pek saygıdeğer karıncalar yapı işine karınca yuvasından başlamış, anlaşılan onunla da bitireceklerdir. Bu iş sürekliliğiyle, olumluluğuyla onlara büyük bir onur da kazandırmaktadır. Ama insanoğlu hercai gönüllü, yakışıksız bir yaratıktır ve (satrançta olduğu gibi) tek istediği de hedefin kendisi değil, ona varmak çabasıdır. Ayrıca, kim bilebilir (bunun öyle olduğunu söylemek olanaksızdır), insanoğlunun yeryüzünde yöneldiği tek hedef belki de, amaca ulaşmak için harcadığı bu sürekli çaba; başka bir deyişle de (gerçekte iki kere iki dört gibi bir şey, yani bir formül olsa gerek), amaca varmak değil, yalnızca yaşamın kendisidir. Ayrıca, iki kere iki dört yaşamın değil, ölümün başlangıcıdır baylar. En azından, bu iki kere iki dörtten her zaman korkmuştur insan, şimdi ben de korkuyorum.

Tutalım ki, insanın yaptığı tek şey bu iki kere iki dördü aramaktır. Yüzerek okyanusları geçiyor, bu yolda ölümü göze alıyor, ama onu gerçekten bulmaktan da inanın, çok korkuyordur. Onu bulunca, arayacağı başka bir şeyin kalmayacağını hissetmektedir çünkü. Örneğin, işçiler işlerini bitirince en azından, ücretlerini alırlar, bir meyhaneye giderler, sonra karakola düşerler. İşte size bir haftalık daha iş. Peki, insan aradığını bulduktan sonra nereye gidecek? En azından, bu çeşit hedeflere her vardığında tuhaf bir duyguya kapıldığı olur. Amacına doğru yürümeyi sever, ama ona varmayı hiç istemez. Kuşkusuz, son derece komik bir durumdur bu. Kısacası, yapı olarak komiktir insan, bütün terslik de burada zaten. Ne var ki, iki kere iki dört gene de dayanılacak gibi değildir. İki kere iki dört… bence, küstahlıktan başka bir şey değildir. İki kere iki dört, yolumuza dikilir, elleri belinde, küstahça bakar yüzümüze, sağa sola tükürür. İki kere ikinin dört ettiği konusunda sizinle hem fikirim, harikulade bir şeydir bu. Ama övecek olduktan sonra, iki kere ikinin beş ettiği de kimi zaman son derece sevimlidir.”

Fyodor Dostoyevski, Yeraltından Notlar
Tüm öğrendiklerimizden hangilerinin “bizim” için, hangilerinin “mevcut düzenin devamı”nı sağlamak adına öğretildiğini sorgulamak ve farkı bilmek... Ve aslında sorgulamamamız istenen tüm öğretilerin, bizim için değil “düzenin devam etmesi” için öğretildiğini anlamak...

M. Barış Muslu - Beynine Format At
Gün gelir Aşk'in sende bıraktığı yaranın derinliğini, o kişiyi kaybettiğinde anlarsın çünkü kalp ayna gibidir. Çatlak dahi olsa, yapıştırılsa bile eski haline gelemez; aynı akan gözyaşlarını geriye veremeyeceğin gibi. Zor olan kalbi kırmamak, gözyaşı döktürmemektir. Her gün, günün her saati kendini karşındakinin yerine koyup ona göre davranmak, sevmek ve değer vermek gerekir!"

Eddi Anter / INKÂR'dan.
topluma ayak uyduramıyordum..onlar gibi tek düzen yaşamak istemiyordum..aile kurmak istemiyordum, çocuk yapmak istemiyordum, sabah çalar saatin sesiyle ayağa dikilip hiç bir parçası olamayacağım insanlara çok büyük paralar kazandırmak istemiyordum..takdir edilmek istemiyordum..bir şeylerin yoluna girmesini beklemek istemiyordum..zaten hep bekliyorduk..önce anne karnında doğmayı bekliyorduk, sonra büyümeyi bekliyorduk, yağmuru bekliyorduk ve sonra yağmurun durmasını bekliyorduk..otobüs kuyruğunda, banka kuyruğunda, market kuyruğunda hep bekliyorduk..parasızsak daha çok bekliyorduk..as­lında sadece ölmeyi bekliyorduk..aptallar, ölecekleri güne kadar verilen zamanı olmak istedikleri gibi yaşamak yerine sikik umutlarla yaşıyorlardı..ben onlar gibi umut etmek istemiyordum..bana verilen kısacık zamanı başkası olarak yaşamak istemiyordum..kendim olmak istiyordum..
''Amacım zamanı satın almak. Mülk edinmek gibi bir derdim yok. Mülkiyet hırsızlık gibi bir şey.
Sevmiyorum işte. Biz kuşak olarak böyleyiz. Bize sevmeyi, bir şeylere bağlanmayı öğretmediler. O
tarafımız gelişmedi. Benim tek bir düşüncem var;çıplak geldim, çıplak gideceğim… Ben dünyanın bir parçasıyım, şurayla ve bedenimle sınırlı değilim. Bir şeyler yanlış gidiyor, birileri acı çekiyor… Ben de
çekiyorum aynı acıyı. Altıma son model bir araba çekip, güzel bir ev alınca mutlu mu olacağım yani?
Hayır olmam. Aramızda mutlu olanlar varsa zekalarından şüphe ederim, bir de gözlerinden. Çünkü iyi görmüyorlardır.''

Nejat İşler
Beklentisi yüksek olan kadınların yalnızlığı daha koyu
oluyor. Ummak ve beklemek kadınlığa verilmiş iki
cezadır.

M.Mungan ..
Zihnimizin sahip olduğu en büyük beceri belki de acıyla başa çıkmaktır. Klasik yaklaşım bize herkesin ihtiyacı doğrultusunda geçtiği 4 Kapı olduğunu öğretir.

1. Kapı uykudur: Uyku bize dünyadan ve onu dolduran tüm acıdan kaçabileceğimiz sığınak sağlar. Bir insan ağır yaralandığı zaman genellikle kendinden geçer. Aynı şekilde travmatik haberler alan birinin bayıldığı olur. Zihin ilk kapıdan işte böyle geçerken kendini acıdan korur.

2.Kapı unutmaktır: Bazı yaralar kısa zamanda kapanmayacak, hatta belki de asla iyileşmeyecek kadar derindir. Ayrıca bazı anılar o kadar azap vericidir ki onlara alışmak mümkün değildir. "Zaman tüm yaraları iyileştirir" sözü yanlıştır. Zaman çoğu yarayı iyileştirir. Geri kalan bu kapının ardında saklıdır.

3. Kapı deliliktir. Bazen insanın aklı öyle darbe alır ki kendini delilikte saklar. Bu ilk bakışta faydalı gözükmese bile öyledir. Gerçekliğin acıdan başka bir şey getirmediği zamanlar vardır ve bu acıdan saklanmak için zihnin gerçekliği bırakması gerekebilir.

4. Kapı ???
Oysa ki özgürlüğü seçmek başka vücutlar sevmek Bir şehri tam kalbinden beyninden vurup gitmek var aklımda..
“Wickham’la Lydia’nın az çok bağımsız bir şekilde nasıl geçineceklerini hayal edemiyordu. Sadece tutkuları erdemlerinden daha güçlü olduğu için bir araya gelen bir çiftin hayatında kalıcı mutluluğun ne kadar az mümkün olabileceğini ise kolaylıkla tahmin edebiliyordu”

Jane Austen / Gurur ve Önyargı
bütün bildiğim

bütün bildiğim şu: kuzgunlar ağzımı öpüyorlar,
damarlar arapsaçına dönmüş burada,
denizse kan denizi.

bütün bildiğim şu: eller uzanıyor,
gözlerim kapalı, kulaklarım kapalı,
çığlığımı geri çeviriyor gökyüzü.

bütün bildiğim şu: burun deliklerimden hayaller damlıyor
bize tur bindiriyor tazılar, deliler gülmekten katılıyor,
tıkırdayarak ayırıyor saat ölenleri.

bütün bildiğim şu: ayaklarım kederdir burada,
zambaklar kadar etmiyor sözcüklerim, pıhtılaşıyor şimdi:
kuzgunlar ağzımı öpüyorlar.

charles bukowski
İnsan vasfına erişmek, iyi niyetli ve dürüst olmaktan geçer. Yalanın dolanın hiçbir şekilde kimseyi doyurmadığını, doyarsa bile bir süre sonra yaptıklarının fazlasıyla burnundan geldiğine mutlaka şahit olmuşuzdur. Bu insanların yaşamları okyanusta kayık misalidir, ufacık bir dalganın alabora edebileceği kadar kısa ömürlü… Ötekisi ise asırlara meydan okurcasına uzundur.

Servet Saygınoğlu – Bir Kafes, Kuş Aramaya Çıkmış
”Her insanın anılarında herkese söyleyemeyeceği, ancak dostlarına açabileceği şeyler vardır.
Hatta dostlarına bile açılamayacak, gizli kalması koşuluyla yalnız kendi kendimize itirafta bulunacağımız durumlar olur. Ama bir de öyleleri vardır ki, kendi kendimize bile açmaktan korkarız.
Her aklı başında insanın dağarcığında bile böyleleri yığınla bulunur. Daha doğrusu, insan aklını basına topladıkça bunların da sayısı artar.”

Yeraltından Notlar | Dostoyevsk
-demek delirdiğini hissediyorsun, stirkoff? peki delirdiğini hissettiğin zaman ne yaparsın?
-şiir yazarım.
-şiir delilik midir?
-şiir olmayan her şey deliliktir.
-yani.
-çirkinlik deliliktir.
-çirkin nedir?
-kişiye göre değişir.
-delilik gerekli midir?
-vardır.
-gerekli midir?
-bilmiyorum, efendim.
-çok şey biliyormuş havalarındasın, stirkoff. bilgi nedir?
-mümkün olduğunca az şey bilmektir
-ne demek o?
-bilmiyorum, efendim?
-bir köprü inşa edebilir misin?
-hayır.
-silah üretebilir misin?
-hayır.
-ikisi de bilgi ürünüdür.
-köprü köprüdür. silah da silah.
-kelleni vurduracağım, stirkoff.
-sağolun, efendim.
-niye?
-beni motive ettiğiniz için. motivasyon sıkıntısı çekiyorum, efendim.
-ben adalet'im.
-belki.
-ben üstün'üm. işkenceye yatıracağım seni. çığlıklar atacaksın. ölümünü dileneceksin.
-şüphesiz efendim.
-ben senin efendinim, anlamıyor musun?
-beni yönetebilirsiniz. ama yapacağınız şeyler yapılabilir şeyler olmaktan öteye gitmeyecektir.
-zekice konuşuyorsun ama işkence altında bu kadar zeki olamayacaksın.
-sanmıyorum, efendim.
-bana bak. darius milhaud, vaughn williams dinlemek de ne oluyor? beatles'ı duymadın mı?
-onları herkes bilir, efendim.
-onları sevmez misin?
-onlardan nefret etmem.
-nefret ettiğin bir şarkıcı var mı?
-şarkıcılardan nefret edilmez.
-şarkı söylemeye çalışan birinden?
-frank sinatra.
-neden?
-hasta bir toplumun hastalığının depreşmesine neden olduğu için.
-baban kötü bir insan mıydı?
-bilmiyorum, efendim.
-ne demek bilmiyorum?
-yani kıyaslamak güç, efendim. sadece bir babam oldu.
-benimle kafa mı buluyorsun, stirkoff.
-hayır, efendim: dediğiniz gibi, adalet yoktur.
-baban seni döver miydi?
-sıra ile döverlerdi, efendim.
-hani bir baban vardı?
-herkesin bir babası vardır, efendim. ben annemi kastetmiştim. o da kendi payına döverdi.
-seni sever miydi?
-kendinin bir uzantısı olarak, evet.
-sevgi başka nedir ki?
-iyi bir şeye değer verecek kadar sağduyulu olmaktır. kan bağı gerekmez. kırmızı bir deniz topu ya da üzerine tereyağı sürülmüş kızarmış ekmek de sevilebilir.
-tereyağlı kızarmış ekmeğe aşık olabileceğini mi söylüyorsun, stirkoff?
-her zaman değil, efendim. bazı sabahlarda, güneş ışınları belli bir açıdan gelirken belki. aşk habersiz gelir gider.
-bir insanı sevmek mümkün mü sence?
-iyi tanımadığınız biri ise belki. ben insanları pencereden seyretmeyi severim.
-sen bir korkaksın, stirkoff.
-kesinlikle, efendim.
-nedir senin korkak tanımın?
-bir aslanla silahsız dövüşmeden önce tereddüt eden kimse.
-peki cesur kime denir?
-aslanın ne olduğunu bilmeyene.
-herkes bilir aslanın ne olduğunu.
-herkes aslanın ne olduğunu bildiğini sanır, efendim.
-budala tanımın nedir?
-zaman ve kan ziyan edildiğinin farkında olmayan kimse.
-bilge diye kime denir o zaman?
-bilge insan yoktur, efendim.
-öyleyse budala da yoktur. gece olmazsa gündüz olmaz. siyah olmazsa beyaz olmaz.
-özür dilerim, efendim. ben her şeyin neyse o olduğu kanısındayım. başka şeylere bağımlı olmaksızın.
"Tüketilmiş yaşamlar ya da yeniden...
Bir sabah kalktığınızda yatağınızdan,hayatın yaldızlarının dökülmeye başladığını fark edersiniz.Yaşlı ve umutsuz bir yüz gibi bakakalır gözlerinize.Lavabodan dökülen boyalar üstü uzun zamandır örtülmüş bir gerçeğin hazin yüzünü ortaya çıkarır.Eskiden kalma bir tedirginliğin gizlenemez titreyişleriyle dolar avuçlarınızın içi.Yine bildik kaçışların yol öyküleri aynadan süzülen damlalara karışır.
Radyodan okunan haber bültenlerinde Ortadoğu'nun herhangi bir coğrafyasından dökülen kanlar odanıza sızar ve kan rengi rüyaların ortasında ayağa fırlarsınız bir gece yarısı.
Bir sabah uyandığınızda Gregor Samsa'dan daha talihli olmayabilirsiniz.
Hayatın bir ayrıntısında göze batmayan bir nesneye dönersiniz örneğin,gitgide artan yabancılaşmanızda.Bir banka cüzdanındaki ya da bir kredi kartındaki sayılardan herhangi biri olmak gibi.Mevduat hesaplarında bırakılmış bereketsiz bir hayatın ortasındaki sayılardan biri.Bir reklam spotundaki harflerden biri olarak dünyaya gözlerinizi açabilirsiniz.Bilboardlara asılmış bir ilan gibi bakakalırsınız hayata.Bir sabah,bir ayakkabı çekeceği yada bilgisayar klavyesi olarak uyanmak ta mümkün.Öz benliğine yabancılaşmış herhangi bir nesne.Eşyaların ürperten sessizliğine düşüp,kutsalı yitirilmiş sessizliklerde boğulabilirsiniz.
Kentin sürgit devam eden işleyişinde payınıza düşen ihanet dolu bir lokmayı çiğnerken dişlerinizden sızan kan bembeyaz gömleğinizi bir anda kan rengine dönüştürebilir.Bürokrasi kağıtlarından dilendiğiniz merhamet yıkamakla çıkaramadığınız garip bir iz gibi yüzünüze asılı kalır.Kimsenin duyamayacağı bağırışlarda kaybolur son sözcükleriniz.Yeni bir cümle kuramayacak kadar kelimesiz kalırsınız kendi cehenneminizde.Anlamlı bir cümleye yetmez köpeksi hırıltılarınız ve kimsenin anlamadığı bir dilin çaresizliğiyle dolaşırsınız mabetlerin etrafında.Geçmiş hayat izleri insafsız bir rüzgarın eteklerinde kalmıştır oysa.Bir bulutun bereketli göğüslerinden gelen yağmur artık uzaklara düşmektedir ve kurak günlerin açlığına takılır yüreğiniz.
Bir sabah uyandığınızda Tanrısını yitirmiş bir kentte yayılan şeytan uğultuları,kulaklarınızı patlatırcasına dolar şirket odalarınıza.Son ayet,hesap tablolarının ve istatistiklerin arasında kaybolmuştur.Söylenecek son duaların unutkanlığı yakar vücudunuzu.Terleten bir titreyişi engelleyemez fiyakalı takım elbiseleriniz.Emeğini çaldığınız bir genç kızın sefer tası ateşiniz olur.Yüreksiz döngülerde ararsınız kurtuluş cümlelerini ve araftan da kovulmuş bir günahkarın endişeli gözlerini taşırsınız.
Bir sabah uyandığınızda kentte sığınacak hiçbir taş yapı kalmaz olur ortalıkta.
Sizi gizleyecek hiçbir bina...
Günahlarınızı örtecek hiçbir ev...
Yaşamak adına hiçbir güneş doğmaz olur.
Kendi ölümüne dahi geç kalmış zavallı bir ruhun acısı düşer payına.
Şimdi herşey yeniden başlayacak baylar!
Yarın sabah olduğunda hayat adına dirençli bir sözcük söyleyeceğiz.
Yeniden!
Yeniden!
Yeniden!
Ve Allah yeniden başlayanların yardımcısıdır.
Tarık Tufan
"Kraliçenin Pireleri
-ya da yatakta felsefe-
Rene Descartes karışık saçlı,beyaz ve seyrek sakallı,iyice kızarmış ve yorgun gözleriyle uzaklara doğru boş boş bakan bir adam.Yüzündeki her bir çizgide şiddetli yaşam sorgulamalarının hikayesi gizli.Mutlak doğrulara ulaşmak adına nesnelerle,sözcüklerle giriştiği kıyasıya kavgadan yorgun düşen zayıf bir vücut.Her şeye rağmen karşısındakilere güven telkin eden,sıcak bir inandırıcılık hissettiren bir bilgi savaşçısı.Beynini kemiren,geceler boyu uykusuz bırakan şüphelere karşı olağanüstü bir çabayla kafa tutan bir düşünür.
...
Sahiden mantık aşkı sınırlar mı?Matematiksel düşüncenin en büyük filozofu Descartes'in hayatı boyunca hiç evlenmemiş olmasının nedeni de bu olabilir mi?Küçük yaşlardayken şaşı bir kıza ilgi duymasına rağmen,hiçbir zaman aşk gibi,haylaz,buyurgan,şehvetli bir duygunun avuçlarına düşmek istemedi.Bu yüzden aşıklar kenti Paris'te fazla kalamayıp,kaçıp Hollanda'ya yerleşti.
...
Bir yazısında 'burada kışın,insanların düşünceleri sular gibi donuyor' diyordu.
...
Acı,utanç ve hüzün vücudunun her zerresine sinmişti.Sırf bunun için kendini affetmeyecekti.
...
Kraliçe ,maskeli balolarda,felsefeye yaptığı katkılarından dolayı yalaka soyluların alkışlarını toplarken,Descartes'in payına,kendi yavrularını yiyen bir kedinin şaşkın hüznü düşüyordu.
...
Descartes'in son anlarında ağzından tek bir cümle döküldü:'Ey ruhum gidelim.'
...
Tarık Tufan"


"Üç numaralı saçlar...

Çocukluğumuzun ve ilk gençliğimizin değişmezlerindendir üç numara saçlar.Bir kuaförün önüne oturup da uzun uzun saçımızı nasıl kesmesi gerektiğini anlatmak gibi bir lüksümüz olmadı hiç.Tek bir cümle sarfettik.Kısa ve basit bir cümlecik,'üç numara olsun.'İstenmeden söylenmiş,ağız ucuyla kısık bir sesle,yarım yamalak söylenmiş bir cümlecik.Bazen hiçbir şey söylememizi gerektirmeyecek kadar belli olurdu saçlarımızı nasıl kestirmek istediğimiz.Aslında istemek değil de zorunluluk demek daha doğru.Makinayı al ve saçların dibinden gir.
Berberler anlarlardı bunu.Bakışlarımızdan,duruşumuzdan,yürüyüşümüzden,sıra beklerken oturuşumuzdan.Saçları üç numara kesilecek çocuklardan,gençlerden olduğumuzu daha söylemeden anlarlardı berberler.Kendileri için de kolay nasıl olsa.Model yapmak,şekil vermek yok.Üç numara işte!Makinanın girdiği gibi.
Ailelerimiz böyle istiyordu.Öğretmenlerimiz,okul idaresi böyle istiyordu.Kurstaki hocalarımız böyle istiyorlardı.Çevremizde otoriteyi temsil eden kim varsa aynı şeyi istiyordu;'üç numara olacak!.Farklı olmak,göze çarpmak,biraz da güzelleşmek,mutlu bakmak bir parça nasıl da öfkelendirir bir çoğuu.
Herkesin kendine göre makul bir sebebi vardı elbet.Temizlik için,güzel göründüğü için,yönetmelikler için,parasızlıktan,bitlenmemen için ve daha bir sürü sebep.Sonuçta gerçek olan tek bir şey vardı ki,ilk gençlik çağına geldiğimiz halde aynı saçlarla dolaşıyorduk;üç numara.
Bu durum saçlarımızı yeni kestirdiğimiz zamanlarda koyardı en çok.Azıcık daha kesilse kelleşecek bir kafayla yürümek ne kadar da zordur.Kızlar asla hoşlanmaz bundan.Gidip iki kelime konuşacak cesareti bulamazsın üç numara saçlarla.Kimliğini ele verir.Hangi mahallede oturduğunu,nasıl bir aileden geldiğini,kaç paralık adam olduğunu şıp diye anlayıverirler saçlarından.Uzun saçlarına jöle sürmüş çocukların yanında hiç şansın yoktur zaten.
Etrafında ilk yüzleştiğin otoriteler seni bir çeşit hizaya sokar.Sana şekil verir.Hayatının ilerleyen yıllarında karşılaşacağın otorite koyma biçiminin ilk türlerinden biridir üç numara saçlar.Saçlarını biraz uzatmaya kalkıştığında,müdürün öfkeli ellerindeki makas saçlarının önünden koca bir tutam alır ve sen yine berbere aynı cümleyi acıyla söylemek zorunda kalırsın;'üç numara olsun.'
Onlar senin için yararlı ve güzel olanın bu olduğunu düşünürler.Onlar senin için yararlı ve güzel olanın ne olduğunu aslında her şey için ve her zaman bilirler.
Adımların güvensizleşir,sözlerin güvensizleşir,duruşun güvensizleşir.Utanç dolu susuşlarınla kalakalırsın.Başın önde yürümeye başlarsın.Bir türlü gözlenmesi mümkün olmayan bir tutsaklık halkası gibidir üç numara saçlar.
Bazen merhametli berberlerin önden bıraktığı bir tutamın tesellisiyle dönerdik evlerimize,okulumuza,kursumuza.Biraz tebessüm,biraz umut işte o kadar.Öfkeli bağırışlarla berbere geri döndüğümüz de çok oldu bizim.Utanarak,sıkılarak,öfkeyle geri dönüp 'her tarafı üç numara olacakmış.' dediğimiz günler çok oldu.
Olacakmış!
Evet hep böyle söylerdik.Çünkü bu bizim fikrimiz değil.Çünkü bize kalsa uzatıp arkaya doğru tarayacaktık.Bize kalsa jöleleyip ya da en azından limon sürüp havaya kaldıracaktık.Çünkü bize kalsa devrimci bir isyan gibi arkaya doğru tarayacaktık.
Üç numara olacakmış!
Çünkü onlar böyle istediler.
Kalabalıklara uzak duruşumuz belki de bu yüzden.İnsanların arasına karışmak istemeyişimiz bir parça da bu yüzden.Güzel kızların yanında güvensiz duruşumuz.Beğenilmeme korkusu,mahcup bakışlarımız biraz da bundan.Çabuk öfkelenmemiz,zarar vermemiz kimi zaman,saldırganlığımız belki bu yüzden.
Saçların hep üç numara kesildiği mahallelerde büyüdük.
Üç numaralı öfkemiz hep saklı bir yanımızda.
Tarık Tufan"
sessiz insanlar gürültülü zihinlere sahiptirler.
Neredeyse tanıdığım hiç kimseyle anlaşamıyorum.
filmlerin çoğu berbat bence,
televizyon ise daha kötü.
Boş konuşmalar kadar nefret ettiğim
hiçbir şey yok.
Uzay araştırmaları
beni sıkar
ve günlük gazeteyi
yüzyılların bütün edebiyatına
yeğleyebilirim.

Yalnızlığın mutluluğuyla
sabahın üçünde oturmuş
tırnaklarımı keserken
şöyle diyen en gözde filozofumu
düşünüyorum:
"Temel Reis benim adım
çöp kutusunda yaşarım
çarpık bacaklı kadınlarla
yüzmeye gitmeyi severim
ve neysem
oyum oyum oyum! - Kendimizde açtığımız yaralar

cb
İnsanlar bir yığın acayip şeyler söylüyorlar. Bazen, koyunlarla birlikte yaşamak çok daha iyi, konuşmaz koyunlar, yiyecek ve su aramaktan başka bir şey yapmazlar. Ya da kitaplar, dinlemek isterseniz size ilginç öyküler anlatır kitaplar. Ama insanlarla konuşurken durum başka, öylesine tuhaf şeyler söylerler ki, konuşmayı nasıl sürdüreceğinizi bilemezsiniz.

Paulo Coelho, Simyacı(Sf.32)
Kaynak: http://www.alintidir.com/
-Topluma uyum sağlayamadım nedense. İnsanlardan hoşlanmıyorum. Toplumun bir parçası olma isteği duymuyorum, ait değilim, gayem yok..
Herkesin yalnızlığı kendine benzer. Benimki biraz gürültülü biraz kalabalık ve çokça dağınık işte. Çok fazla kitap ve çok fazla boş bardak var...
Ben kendi hesabıma sanatım olmadan yaşayamam. Ama, bu sanatı her şeyin üstüne koymuş da değilim. Tersine, onsuz edemeyişim, onun beni herkesle bir etmesi ve olduğumdan başka türlü olmaksızın herkesle bir düzeyde yaşatmasıdır. Sanat, benim için tek basma tadı çıkarılan bir şey değildir. Sanat bence, en büyük sayıda insanı, ortak acılar ve sevinçlerle coşturacak görüntüleri, biçimleri bulmaktır. Demek ki sanat, sanatçıyı insanlardan ayrılmamaya zorlar; onu, en gündelik ve en evrensel gerçeğe bağlar. Ve çok kez, kendilerini başkalarından ayrı gördükleri için, sanatı seçenler kısa bir zaman sonra anlarlar ki, sanatlarını ve başkalıklarım ancak herkesle benzerliklerini ortaya koyarak gösterebilirler. Sanatçı, kendini bu başkalarına gidip gelme ile yoğurur : Vazgeçemediği güzellik ve kopamadığı topluluk arasındadır. Onun için gerçek sanatçılar hiçbir şeyi küçük görmezler; yargılamaya değil, anlamaya çalışırlar. Ve dünyada tutacakları bir yer varsa, o da, Nietzsche'nin çok güzel söylediği gibi, yargıcın değil, işçi olsun aydın olsun, yaratıcının başa geçeceği bir dünya olacaktır.
Buna inandık mı, yazarın rolü, ister istemez, güçleşiyor. Sanatçı, tanımı gereği, bugün tarihi yapanların buyruğuna giremez : Tersine, ona katılanların buyruğundadır. Yoksa, tek başına ve sanatının uzağında kalır. Zorbalık milyonlarca adamı ile birlikte onu yalnızlığından ayıramaz, onlara ayak uydurmaya kalkışsa bile, hatta, asıl o zaman. Ama, dünyanın öbür ucunda hapse girmiş ve hor görülmüş, bilmediğimiz bir insanın çıkmayan sesi. yazarı, yalnızlığından kurtarmaya yeter, hiç değilse, özgürlüğün sağladığı olanaklar içinde, o çıkmayan sesi unutmamayı ve onu sanat yoluyla duyurmayı başardıkça.
Hiçbirimiz böylesine büyük bir işin adamı değiliz. İster bütün .ömrünce ünsüz ya da bir zaman için ünlü olsun, ister zorbaların zincirlerine vurulsun, ister bir süre dileğini özgürce söylesin, yazar kendini haklı ve canlı bir topluluk içinde duyabilir; bu da, yazarın, elinden geldiğince, sanatının büyüklüğünü yapan şu iki görevi yüklenmesiyle olur : Gerçeği ve özgürlüğü. Sanatçının işi en büyük sayıda insanı toplamak olduğu için, yalanla ve kölelikle uzlaşamaz, çünkü, yalan da kölelik de, bulundukları yerde yalnızlıkları çoğaltırlar. Tek tek olarak sakatlıklarımız ne olursa olsun, soylu yazarlık sanatı, korunması güç olan şu iki ödeve bağlı kalacaktır : Bile bile yalan söylememek ve insanın insanı ezmesine karşı koymak.

Albert Camus -Seçme Yazılar
*İnsanda üç özellik ararım. Dürüstlük, zeka, enerji.
Eğer bir insanda bunlardan birincisi yoksa, diğer ikisi sizi mahveder.

Warren Edward Buffett

*'' Darbe almış, kırık dökük insanlara gerçek hayatta da seçtiğim rollerde de bir eğilimim var. Nedenini tam bilmiyorum. Aslında hepimiz kendi içimizde biraz yaralı ve bereliyiz. Kimse mükemmel değil. Galiba hepimizin biraz canına okunmuş, her birimizin... ''
[ Johnny Depp ]

*"Insanoğlunun aslı mükemmeldir, doğası sadece iyiyi tanımaktadır. Kötü dürtüleri kabul edip açgözlülük, kıskançlık, bencillik ve tutkusuna esir düşmüştür. Iyiliğin gücü, kötülüğün potansiyelinden daha kuvvetlidir. Temel doğamızı, kendi özümüzü ortaya koymak yerine, dürtülerimizi ve olmadığımız yüzlerce hali sunmayı tercih ederek ömrümüzü tüketiyoruz. Olduğumuz gibi olabilsek, tam maneviyata ulaşabilsek, dışarıda olan herkes bizi farklı görecek ve farklı yorumlayacaktır. Bu da onların fikri ve yorumu olarak kalacaktır. Ancak sen neysen o olursan, herkese ve her şeye açık olursun, merak etme aç da, açıkta da kalmazsın. Insanı iyi ya da kötü olmaya zorlayan içinde bulunduğu şartlar veya yaşadığı olaylar değildir, düşünce, tercih ve nihai kararlardır."
Eddi Anter - İnkar

*Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalımTuttukca güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım

Turgut UYAR

*"Ne olursa olsun mutlu değildi. Hiçbir zaman mutlu olmamıştı. Hayatın bu yetersizliği, dayandığı şeylerin hemen bozulup çürümesi, nereden geliyordu? Ama bir yerlerde kuvvetli ve güzel bir insan, hem coşkunluk, hem de incelikle dolu kıymetli bir varlık, bir melek kılığı altında bir şair kalbi, gökyüzüne şairane düğün destanları söyleyen tunç telli bir rebap bulunsaydı, onunla tesadüfen niçin karşılaşmamalıydı? Ah, ne imkânsızlık! Zaten hiçbir şey böyle bir araştırmaya değmezdi; her şey yalan söylüyordu, her gülümsemenin altında sıkıntıdan bir esneme vardı. Her sevinç bir lanet, her zevk bir iğrenme gizliyordu ve en iyi öpücükler, dudaklarda gerçekleşmesi imkansız daha yüksek bir şehvet özlemi bırakıyordu."
(Gustave Flaubert [Yazar])

*'' Bir insana vazgeçilmez olduğunu hissettirirseniz,ilk vazgeçeceği insan siz olursunuz... ''

[ Freud ]

*'' Babam bana dedi ki; bana ettiğini evladından çekersin.Babama dedim ki; babana yapmasaydın benden çekmezdin... ''

[ Bob Marley ]

*'' Babam bana dedi ki; bana ettiğini evladından çekersin.Babama dedim ki; babana yapmasaydın benden çekmezdin... ''

[ Bob Marley ]
- İnsanlar arasındaki fark yalnız onların aptallık derecesindedir. Biri daha akıllı, diğeri biraz daha akıllı, bir üçüncüsüyse bütünüyle budaladır. İnsanın aklını geliştirmesi için de iyi kitaplar, kara büyü kitapları okuması gereklidir.... Bunun gibi şeyleri işte. Bütün kitapları okursan içlerinde iyi olanları da bulursun.

Gorki / Ekmeğimi Kazanırken
''Özgürlüğe, kitaplara, çiçeklere, güneşe ve aya sahip olan kimse mutsuz olabilir mi ?''

Oscar Wilde - DE PROFUNDIS
Tek şekerli demli bir çay, bir kitap ve biraz da sonbahar istiyorum. Çok mu?!
“Aşkın en yüce işlevi,sevilen insanı özgün ve yeri doldurulmaz biri yapmasıdır. Ama aşıklar yine de kavga eder. Çoğunlukla aralarındaki havayı yeni baştan elektriklendirebilmek, ilişkilerini canlı tutabilmek için ederler bu kavgaları. Böyle bir kavgayı başlatabilmek için, genellikle onun yerine hangi bahane kullanılsa yine olur. Çatışmanın pancar derinliğindeki topraklara kök salmış sorunlardan kaynaklanması pek ender bir olaydır. Ama olduğu zaman, ona özel bir hüzün eşlik eder; çünkü zihin iyileşmesi kalbinkinden çok daha yavaştır ve bu tür kavgalar çok uzun zamandan beri başarılı olagelmiş birliktelikleri bile yıkabilirler”

Parfümün Dansı - Tom Robbins
“Görünürde köleliğin zahiri şekli ortadan kalktı, kölelerin açıktan açığa alınıp satılması yasaklandı ve bunun sonucunda sanılıyor ki artık kölelik ortadan kalkmıştır. Halbuki her zamankinden daha fazla kulluk, kölelik vardır. Çünkü insanlar başkalarının çalışmasından faydalanmayı aslında çok yerinde bir şey olarak görüyorlar. Eh, olay da böyle haklı görüldükten sonra iktidar sahibi ya da daha kurnaz kimselerin bundan yararlanma yoluna gitmeleri de doğaldır.”

Lev Tolstoy - Kreutzer Sonat
Nabokov'dan okura tavsiyeler: "Hayal gücünüz, iyi bir hafızanız, sözlüğünüz ve sanatçı bir yönünüz olmalı."
"Bir babanın çocuklarına yapabileceği en büyük iyilik onların annelerini sevmektir..."

| Theodore Martin Hesburgh |
''Belki de biz hayvanlar için en iyi, en akıllı şey insanlardan uzak durmak, diye geçirdi içinden. Yakınlaştık mı, çözümsüzlüklerini, kederlerini, hayatı onun doğal bir parçası gibi yaşayamamaktan kaynaklanan huzursuzluklarını bizlere de bulaştırıyorlar. Belki bir tek çocuklar farklı. Henüz doğallıklarını kaybetmedikleri, kendileriyle barışık oldukları için. Onlardan da ne yazık ki biz kediler fazla hoşlanmayız. Hoyrattırlar, canımızı acıtırlar.''

Oya BAYDAR / Kedi Mektupları
''Kuş uçuyor, çiçek dans ediyor ama ben her zaman huysuz dalgaların boğuk sesini duyuyorum.''

Virginia Woolf.
Zihnimizin sahip olduğu en büyük beceri belki de acıyla başa çıkmaktır. Klasik yaklaşım bize herkesin ihtiyacı doğrultusunda geçtiği dört kapı olduğunu öğretir.

Birinci kapı uykudur. Uyku bize dünyadan ve onu dolduran tüm acıdan kaçabileceğimiz sığınak sağlar. Bir insan ağır yaralandığı zaman genellikle kendinden geçer. Aynı şekilde travmatik haberler alan birini bayıldığı olur. Zihin ilk kapıdan işte böyle geçerken kendini acıdan korur.

İkinci kapı unutmaktır. Bazı yaralar kısa zamanda kapanmayacak, hatta belki de asla iyileşmeyecek kadar derindir. Ayrıca bazı anılar o kadar azap vericidir ki onlara alışmak mümkün değildir. "Zaman tüm yaraları iyileştirir" sözü yanlıştır. Zaman çoğu yarayı iyileştirir. Geri kalan bu kapının ardında saklıdır.

Üçüncü kapı deliliktir. Bazen insanın aklı öyle darbe alır ki kendini delilikte saklar. Bu ilk bakışta faydalı gözükmese bile öyledir. Gerçekliğin acıdan başka bir şey getirmediği zamanlar vardır ve bu acıdan saklanmak için zihnin gerçekliği bırakması gerekebilir.

Dördüncü kapı ölümdür. Son sığınak. Öldükten sonra bizi hiçbir şey incitemez. Ya da en azından bize öyle söylenir.

Patrick Rothfuss, Rüzgarın Adı (Sf.145)
Öğrencilerine okuma arzusu aşılamayan bir öğretmen, soğuk demiri döven demirci gibidir.

Horace Mann
Aile, kralların bile giremediği bir kaledir.

| Emerson |
”Gelecekle yalnızlık arasında bir bağ var gibi geliyor bana. İnsan yalnızken geleceği düşünüyor ve geleceği düşünmek insanı yalnızlaştırıyor.”

-Ahmet Altan / İçimizde Bir Yer
"İnsanlık inanılmaz sayıda budala üretiyor. Bir insan ne denli budalaysa, o kadar çoğalmak istiyor. Üstün yaratıklar en fazla bir çocuk çıkarıyorlar, en iyileri de hiç çocuk yapmamaya karar veriyorlar. Bu bir yıkım!"

Milan Kundera
Bir kulübede oturup kitap okumayı, sarayda oturup eğlenmeye tercih ederim.

Philip Massinger
“İnsan neden kendinden nefret eder?”
“Korkaklık belki de. Ya da hiç yakanı bırakmayan yanılmak korkusu, başkalarının senden beklediklerini gerçekleştirememek korkusu… Birkaç dakika önce mutluydum, ölüme mahkum olduğumu unutmuştum. Derken hatırladım, çok korktum.”

—Veronika Ölmek İstiyor / Paulo Coelho
Eğer sevdiğimiz insanlar bizlerden çalınmışsa,
onları uzun yaşatmanın yolu,
onları sevmekten asla vazgeçmemektir.

The Crow/Karga (2012)
"Birinin hayatında ilk olmayı değil, birinin hayatında tek olmayı istiyorum." (Kabuslar Evi - Onlara Dokunmak)
“Huzur denilen o mübarek kumaşın,
ihtiyacım var her santimine.”

—İbrahim Tenekeci
“Ne çok gülmüşümdür, keskin pençeleri olmadığı için kendini ‘iyi’ zanneden zayıflara!”

F. Nietzsche

9 Şubat 2013 Cumartesi

“Anlamak affetmektir. Siz anlayıp affedersiniz, onlar anlamadıkları için hep kinlenir. Affınız bile kinlendirir birilerini. Düşmanı çok bir derviş olursunuz. Dervişliğiniz diken olur düşmanı kanatır durur. Kanı gördükçe üzülürsünüz. Siz üzüldükçe dikeniniz sivrileşir. Yapayalnız kalırsınız. Anlayışlı ve üzgün ve yalnız, yapayalnız. Simsiyah bir yalnızlıkta boğulur gider hüznünüz.”

—Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey / Mine Söğüt
Evvela;
Benim rızam olmaksızın
Dünyaya getirildim.
Hayatta;
Hayretimden başka bir şeyim artmadı.
Sonra yine elimde olmadan
Bu dünyadan göçeceğim.
Gelmekten, kalmaktan, göçmekten
Maksat ne?
Hala anlamış değilim.

Ömer Hayyam
''Yalanla kendini kandırmaktansa gerçekle yüzleşmek iyidir.''

Khaled Hosseini - Uçurtma Avcısı
“Her koşulda mutlu olmayı seçebilirsin. Mutluluk bir şeylere bağlayacağın bir duygu hali değil. Tatmin ile mutluluğu karıştırıyoruz. Tatmin olmayı mutluluk sanıyoruz. Yakaladığımız anda beklediğimiz her şeyin tatmin duygusu doğal olarak kaybolur. Kaybolan mutlu olma halin değil.
Yalnızlık da korkulacak, kaçılacak bir şey değil. Yalnızsın ve yalnız öleceksin. Kabul et. Kabulleneceğin her sorun’un, her soru’nun üstesinden gelebilirsin. Varlığını kabul etmediğin bir şeyi nasıl çözebilirsin.”

—Aret Vartanyan / Bir Nefes İstanbul
''İnsan farkında olduğu, yapmak istediği şeyi, özgür olmadığı için veya korktuğu için yapamayabilir. Farkında oluş, algılama, zaman içinde olur. Zaman içinde olan her şey değişir. Varolmak demek değişmek demektir. Yaptığımız seçimler ve bunun sonucu oluşan eylemlerle sürekli bir varoluş içindeyiz. Sıradan insan değişimi düşünmez. Böyle gelmiş böyle gider anlayışı içindedir. Ancak bir başkası değişmelisin derse değişmekle ilgilenir. Yani burada ait olma baskındır.

Kişi seçeneklerin farkına varırken, sınırların ve olanaklarında farkına varır. Bu sınırlardan biri de ölümdür. Böylece değişim sadece seçenekleri bilmeyi değil, ölümlü bir dünya içinde şimdi ve burada yaşadığımızı bilmeyi de gerektirir. Özdeşim beni, ben yapan öğeler, yabancılaşma ötekileri, öteki yapan ögeler'dir. Ait olma üzerine kurulu bir özdeşimde, birey olmakla ilgili duygu, düşünce ve eylemler öteki olacak ve birey olmaya yabancılaşma hissedilir. Savaşçı ben'in sınırlarını çizerken ait olma ? birey olma arasında da denge kurar. Böylece hem sosyal yaşamını dışlanmaz, hem de kendi özünden gelenlere yabancılaşmaz. Savaşçı özdeşimini yaparken bir dönüşümden geçer. Bu gözlemleyen bene ulaşmakla gerçekleşir.

Don Juan ?Eğer öğrenmek istiyorsan kendini önemsemekten vazgeçmelisin? demiştir. Savaşçı tümüyle farkında olmak için, bilincin gelişiminin en son aşamasına ulaşmak için bu yolculuğa başlamıştır. Savaşçının hayatında en anlamlı eylem, onun bilincinin gelişmesini sağlayan eylemdir. Değişim insan olmanın potansiyelini gerçekleştirebilmek içindir. Sıradan insan kendi hayatını, yaşayabilme cesaretini gösteremediği için başkalarının kendisi için tanımladığı hayatı yaşar. Kendi potansiyelini gerçekleştiremez. İnsan ancak bir savaşçı ruhu içinde özgün bir yaşam oluşturabilir. İnsan yaptığı herhangi bir işi en iyi şekilde yapmaya çalışırken savaşçı olma yoluna girer.''

Doğan Cüceloğlu - Savaşcı


İster kral,ister köylü olsun.

Dünya da en mutlu insan,

evinde huzur olandır.

Goethe
İnsan biriktirir. Düşünür. Sorgular. Bildiği her şey, vaktiyle öğrendiği şeylerdir. Ama yaşadığı zaman, hep "şimdi"dir. Şimdinin ötesine geçemez o. Ya uyuduğunda? İnsan derin bir uykudan sonra uyandığında hâlâ kendisi midir? Bunu nasıl bilebilir; nasıl emin olabilir? Uyku ona yeni bir geçmiş, yeni bir yüz, yeni bir ev, çevre, arkadaş, "fikir" vermişse, o, bunu nasıl bilebilir? "Ama dün de buradaydım ben. Ama bu yazıyı iki gün önce yazmıştım" derken acaba yeni bir "zihnin" ya da insanın yerinde olmadığından emin olabilir mi?
Keyif Almak

Keyif almak birçok insanın yaşamında çok önemli bir yer tutar. Keyif almak derken bedene zarar veren içki, sigara ve benzeri keyif verici maddeler değil sözü edilen.

Zihniniz açık ve huzurlu ise stres düzeyiniz azaltılmışsa, her şeyden keyif alırsınız. İşinizde de çok daha verimli olur, çalışmaktan da keyif alırsınız. Keyif duygusunu hissettiğinizde, sizin için işler yolunda gidiyor demektir ve bu duyguyu hem yaşar hem de etrafınıza da verirsiniz.

Motivasyonunuz bozulduğu anda kontrolü kaybedersiniz işte o anda stres durumu ortaya çıkar ve keyfiniz kaçıverir. Peki, keyfimizi kaçıran bu durumla başa çıkmak için ne yapmalıyız? Bence strese dayanma gücünü arttırmaya çalışmaktan ziyade stresi azaltmaya çalışmalıyız.
Her şeye kafa patlatmak yerine yavaşlamalıyız.

Bazen bir şeylere, bir yerlere yetişmeye veya elimizdeki işi yetiştirmeye çalışırken keyif ve keyifsizlik arasında gider geliriz. Her şeyin kusursuz olmasını isteriz. Oysa her şey sürekli olarak değişirken kusursuz bir iş gerçekleştirmek mümkün mü?

Kendini başkalarına kanıtlamaya çalışmak, başarılarını göstermek, böbürlenmek ve başkalarını ne kadar değerli olduğunuza inandırmaya çalışmak hem çok fazla enerji harcamanıza hem de başarılarınızdan aldığınız keyfi sulandırmanıza neden olur. Zira siz kendinizi kanıtlamaya çalıştıkça diğer insanlar sizden uzaklaşır ve aslında güvensizlikten kaynaklanan övünme ihtiyacınızı eleştirirler.

Bu arada keyif almak bakış açınızla doğru orantılıdır, odaklanmadığınız yönü hissedemezsiniz, keyifsiz bir yöne bakarak keyif almak mümkün olmadığına göre hayatınızın iyi yönlerine odaklanmalısınız. Yaşam bir parti gibi bizlerde fotoğraf makineleri gibiyiz, hangi yöne odaklanıp nerenin resmini çekersek partinin orasını gösteriyoruz yaşam diye.

Şimdi bir durun, çevrenize bakın ve hayatınızda olduğu için mutlu olduğunuz birine minnet duygusuyla teşekkür edin. Göreceksiniz ki bu teşekkürden bir anda o da, siz de keyif alacaksınız.

Diyelim ki her şeye rağmen keyfiniz kaçtı. Bu durumda yani kötü bir ruh halinde iken de bunu olduğu gibi kabullenip geçiştirmeye bakın.
Bu dönemde kesinlikle analiz yapmayıp keyfinizi kaçıran şeyin üstüne düşmezseniz zamanla geçecektir.

Bazen de her şey yolunda iken umutlarımızı unutup birbirimizden edindiğimiz korkularla olmasını istediğimiz şeyler yerine, olmamasını dilediğimiz şeylere odaklanıp keyfimizi kaçırırız.

Bu arada keyif ve başarı arasında da önemli bir bağlantı olduğunu da söylemek istiyorum. Çocuklarımızın “Keyfim yok içimden bir şey yapmak gelmiyor!” demesini istemiyorsanız, “böyle gidersen başaramayacaksın” şeklinde sözlerle kendi korkularınızla korkutarak var olan keyiflerini de kaçırmayın. Zira doğru söylüyorlar keyifleri olmayınca bir şeyleri başarmak için içlerinden bir şey yapmak gelmiyor.

Zira keyif başarının itici gücüdür, insan başardıkça keyif alır, keyif aldıkça da başarmaya devam eder.


''İşte yaşam bu! Görmüyor musun insanları nasıl birbirlerine karşı kışkırtmışlar. Budalalık ve korku sayesinde onları kör etmişler, ellerini ayaklarını bağlamışlar. Onlara zulmediyorlar, ter döktürüyorlar, eziyorlar, birine öbürünün eline vuruyorlar. Onları tüfek, cop, kaldırım taşı haline getirmişler, sonra da ‘bu devlettir!’ diyorlar. Bu bir cinayet ana! Milyonlarca insanın öldürülmesi, ruhların katili… Anlıyor musun?.. Ruhu öldürüyorlar. Bizlerle onlar arasındaki farkı görüyorsun. Bizden biri bir insan vurdu mu, utanıyor, acı çekiyor, özellikle tiksinti duyuyor! Oysa ötekiler, acımadan, kılları kıpırdamadan rahatlıklara binlerce kişi öldürüyorlar, zevkle öldürüyorlar! Kendilerini insanlara egemen olma olasılığını sağlayan arayı, altını, önemsiz kâğıt parçalarını, bir sürü ıvır zıvırı korumak için boğuyorlar. Düşün bir kez: kendilerini savunmak, korunmak için değil, varlık aşkına yapıyorlar! İçerden değil, dışardan sakınıyorlar. Bütün bu iğrençliği, bu utanç verici çürümüşlüğü duyabilseydin, bizim hakikatimizi onlar, davamızın ne denli ulu ve güzel olduğunu görürdün.’’

Maksim Gorki


Okuyun, diyor okuyun. Çünkü mürekkebin akmadığı yerde kan akıyor.

Dr.Ali Şeriati

''Korku; daraltan, kapayan, içe hapseden, kaçan, gizleyen, biriktirerek yığan, zarar veren enerjidir.
Sevgi; genişleten, açan,yayılan, kalan, açık olan, paylaşan, iyileştiren enerjidir.''

Neale Donald WALSCH
"Ne yazık onlara ki kalpleri temiz olmadığı için herkesi kötü sanırlar ve günahsıza ve günahkara bir fark gözetmeden kötülük ederler. Ne yazık onlara ki duygulu çekingenliği korkaklık, samimiyeti yaltaklanma ve yardımı bir baskı sayarlar. Ne yazık onlara ki kendilerine açılan saf bir kalbi zaaflarından istifade edilecek, istismar edilecek bir akılsız sayarlar. Onların, geleceği yaratan insanlar arasında yeri yoktur. Unutulacaklardır. Bir gün bütün değer yargıları değişecek ve yargılananlar yargıç, eziyet edenler de suçlu sandalyesine oturacaklardır ve onlar o kadar utanacaklar, o kadar utanacaklardır ki utançlarının ve suçlarının ağırlığı yüzünden ayağa kalkamayacaklardır."

Oğuz Atay, Tutunamayanlar
''Bazen yüreğinin derinliklerinden can çekişen hafif bir ses geliyordu kulağına; ses öyle hafiften yankılanıyordu ki, Siddhartha zor işitebiliyordu. Her defasında garip bir ömür sürdürdüğünü, tümü de yalnızca oyun olan pek çok şey yaptığını, neşe ve bazen haz içinde vakit geçirmesine karşın gerçek hayatın ona hiç dokunmaksızın yanı başından akıp gittiğini düşünüyor, bir saat kadar bunun bilinci içinde yaşıyordu. Bir top oyuncusu nasıl toplarla oynarsa, o da işleriyle ve çevresindeki insanlarla oynuyor, bu insanları seyrediyor, onlarla eğleniyordu; gelgelelim, bütün yüreğiyle ve varlığının derinliklerinden kaynayan pınarla işin içinde değildi. Söz konusu pınar adeta kendisinden uzak bir yerlerde akıp gidiyor, göze görünmeden boyuna sürdürüyordu akışını, onun yaşamıyla hiçbir alıp vereceği kalmamıştı. Böyle düşünceler karşısında birkaç kez irkildi Siddhartha, günlük yaşamın bütün o çocuksu uğraşlarına ben de kendimi vererek bütün kalbimle katılsam, ben de gerçekten yaşasam, gerçekten bir şeyler yapsam, gerçekten yaşayıp hayattan keyif alsam, böyle bir seyirci gibi hayatın yanı başında durup dikilmesem diye geçirdi içinden...''

Siddhartha - Herman Hesse
Bir gün dediklerimi değil, demek istediklerimi anlayacak bir erkek çıkmayacak mı karşıma! Hava kötü dediğimde sadece havadan söz etmediğimi anlamak bu kadar zor mu? İlle de, ben bu hayattan bıktım, türünde sözler mi etmeliyim? İşim çok dediğimde, bana sahip çıkacak bir erkeğe ihtiyaç duyduğumu anlayacak biri… Yanımda olmanı istiyorum diyemediğim için bu yağmur içimi ıslatıyor dediğimi nasıl anlamaz? Düpedüz, sarıl bana dedikten sonra, sarılmanın ne anlamı kalır!

| Serenad isimli kitaptan / Yazar, Zülfü Livaneli |
Duygu Şeker - Cemal Süreya

Cemal Süreya

Hayallerinden biri yazar olmaktı. Önce isim bulmayı düşündü. Diğer yazarlara baktı, üç isimliydi çoğu. Kendi adına baktı. Cemalettin Seber.
Cemalettin’i kısaltıp Cemal yaptı önce, yanına Süreyya ekledi ve Cemal Süreyya Seber oldu. Fazlalıkları sevmezdi. O yüzden Seber’i attı, ardından bir iddia kaybı sonucu soyadından bir ‘y’ harfi eksildi. Cemal Süreya oldu.

Benim için “imkansız olsa kiminle rakı içmek isterdiniz” sorusunun cevabıdır Cemal Süreya.

Bunca şiiri sadece kendisi için yazmış olamaz Süreya. Bu dizeler onun aşklarına bile fazla gelir, fazla gelmeli zaten, fazla gelsinler ki bir Süreya daha gelmeyecek. Şu dünyada aşkın tasvirleri yapılamıyorken, aradığımız duyguları bu satırlarda görebilelim, sahiplenelim. Sevgi tabirleri çok, ki yaşayan herkesin de yazmaya hakkı var. Ortaya yeni anlamlar çıkarmaya, hatta yaşamayanların bile. Her ne olursa olsun, kimler ne yazarsa yazsınlar, sanmıyorum ki başka bir mısralar bütünü; duyguları, adı aşk olan bir şiirde “şimdi sen gidiyorsun” ile başlayıp, “sonrası iyilik güzellik” ile bitirecek kadar dolu dolu olsun. İki taraflı veya tek taraflı her ilişkide gelme aşaması var, daha zor olan gitme aşaması var, bir de taraflardan birisi şanslıysa yaşama aşaması var. İşte sevgiyi anlatmak isteyen bir adam bunları anlatabilmeli. Gelme ne kadar uzunsa, gitme ne kadar kısaysa veya yaşama ne kadar dolu doluysa o kadar tüylere nüfuz eden türdendir Cemal Süreya şiirleri. Hatırlamaktır; başka türlü de yaşanabilir şu hayatta, herkesin uzağında, herkesten gizli bir kuytu köşe bulunabilir, tüm olanlara rağmen umudu, aşka inancı, insan sevgisini kaybetmeden de yaşanabilir bir hayat. Hiç biri olmasa, güzel bir biçimde de küfür edilebilir şu hayata. Bu da mümkündür. Yalnızlığı ne güzel tanımlamış da, mutluluğa ipucu bırakarak gitmiştir dersiniz bu adam için.

Cemal Süreya’nın tekrar batacak bir dergisi yok, batmayacak şiirleri var. Nacizane bir önerim olarak, bir adet ‘Sevda Sözleri’ edinin kendinize. Belki sonra dönüp yeniden okumak istersiniz bu yazıyı.

Sonuçta; “hayat kısa, kuşlar uçuyor.”

buyutec.tv alıntıdır.
Sanki bir dönencenin içinde kaybolmuş gibiyim , her şey aynı kapıdan farklı yönlere çıkıyor.yönümü bulabilmem için hangi yöne ışık tutacağımı düşünürken iyice karanlıkta kayboluyorum.bitmek tükenmez bilmeyen bir karanlık..
''Lanetlenmeyi ya da bağışlanmayı boşverin. Bizler Tanrı'nın sevilmeyen çocuklarıyız...''

-Fight Club
üstüne gitmekte kaçmakla eş değerdir. kendini korumak doğru olandır. nötr olmak asil önemli olan. sadece yerinizi bilin yeter. ne sizi boğmalarına izin verin, nede siz başkalarını boğun. en tehlikeli insan korkan insandır. zarar görmekten korktuğu için en ufak şüphede karşısındakine zarar verir. böylece kendini güvene almayı düşünür.
*Hür olmadıkları halde,
Kendini hür sananlar kadar köle yoktur.

Goethe

*"Bizim problemimiz, hapisler küçük hırsızlarla doluyken ve büyük hırsızlar ülkeyi yönetirken insanların itaatkârlığıdır."

(Howard Zinn [Tarihçi, Akademisyen, Savaş Karşıtı Aktivist])

*Birey, her zaman kabile tarafından yutulmamak için mücadele etmelidir.

Eğer bunu denerseniz, genellikle yalnız kalırsınız

ve hatta bazen korkabilirsiniz.

Ama hiçbir bedel

kendinize sahip olma ayrıcalığından

daha değerli değildir..

(Nietzsche)

*"Hareket etmeyen, zincirlerini fark edemez."

*“İnsanın hayallerine bile itirazlar yükselir mi? İşte o durumdaydık.”
Oğuz Atay

*"Diyorlar ki düşler sadece sürdükleri sürece gerçekmiş. Aynı şey hayat için de söylenemez mi? Rüyalar, yazgı mıdır gerçekten? Ya hepimiz gerçekten kocaman bir rüyadaysak? Ya bize zorla kabul ettirilen dünya sahteyse ve hiçbir şey gerçek değilse? İşte o zaman her şey mümkün olmaz mı?.."
(2001 Yapımı "Waking Life [Hayata İnanmak]" İsimli Animasyon Filmden Alıntıdır. Yönetmen: Richard Linklater)






Bebek rakunlar, tehlike hissettiklerinde gözlerini kapatırlar. Tıpkı çocuklar gibi göremedikleri zaman görülemediklerini zannetmektedirler.
*Sizin kökeniniz, nereden geldiğiniz değildir.Bundan sonra onurunuzu oluşturan, tersine nereye gittiğinizdir.

*O yalnızca doğum gününden kaçmaya çalışıyordu -ki bu yaşta bu da zordu; hatta aslında bu yaşa gelmek de zordu.

Jonas Jonasson - Yüz Yaşında / Camdan Atlayıp Kaybolan Adam

*Onlar bana gülüyor çünkü ben farklıyım, ben onlara gülüyorum çünkü hepsi aynı.

(Kurt Cobain)

*Başka gezegenlerde hayat aramaya gitmeden önce kendi gezegenimizde hayat kurtarmak daha akıllıca olur...!

[ E.Colangelo ]

*Kendinize inanmaya cesaret edin önce !
Kendine inanmayan, yalan söyler her zaman.

*Ay ve güneş herkesin lambasıdır, hava herkesin havasıdır, şu herkesin suyudur. Ekmek neden herkesin ekmeği değildir?

Şeyh Bedreddin

*Dünyanın en yoksul insanı, paradan başka bir şeyi olmayandır.

SHOPENHOUER

*Bize sunulan dünyanın gerçeğini kabul ederiz.

-The Truman Show (1998)

*Bir ülkenin doğru yönetilip yönetilmediğini, ahlak açısından yücelip yücelmediğini anlamak mı istiyorsunuz? O ülkenin musikisini dinleyiniz………(KONFİÇYÜS)

*Çoğunlukla kendimizde "yanlış" olduğunu düşündüğümüz şeyler, bireyselliğimizin bir ifadesidir. Bunlar bizim farklılıklarımız ve özelliklerimizdir. Bize özgüdür. Doğa asla kendini tekrarlamaz. Bu gezegende zamanın başlangıcından itibaren asla iki aynı kar tanesi veya su damlası olmadı. Her papatya diğerinden farklı. Parmak izlerimiz farklı, biz farklıyız. Farklı olmak için yaratıldık. Bu gerçeği kabul ettiğimizde rekabet ve kıyaslama söz konusu olmaz. Başka birine benzemeye çalışmak, ruhumuzu kurutmak demektir. Bu gezegene kendimizi ifade etmek için geldik.

-Louise L. HAY

*Bir çocuğa "yalan söyleme" demeyin.
"Doğruyu söyle" deyin.
Birincide suçlamış,
İkinci de ise yol göstermiş olursunuz...!

| Victor Hugo |

*'' Dileğim de pek yok,
Ama şu yeryüzünde sen varsın.''

Franz Kafka, Milena’ya Mektuplar
*İlk aşk ihtilalden farksızdır. Tekdüze süren hayat birdenbire darmadağın oluverir.

Ivan Turganyev


*Günümüzde, bizi tehdit eden tehlikenin doğadan gelmediğini, insan ve kitle ruhundan kaynaklandığını apaçık görüyoruz. Tehlike insanın ruhundan kopmuş olmasında.

-Jung-

*Korkaklık şu soruyu sorar;
-Güvenli mi?
Menfaatçilik şu soruyu sorar;
-Faydalı mı?
Kibir şu soruyu sorar;
-Popüler mi?
Ama vicdan şu soruyu sorar;
Adaletli mi?

• | Martin Luther King |

*Hayalim;
Küçük bir çocuğa 'ne kadar seviyorsun' dediğinde,
açıp elini iki yana 'işte bu kadar' derken ki o masum sevgiyi bulmaktı..

AZİZ NESİN

*"Ruhların gerçek uyumu halinde insanlar birbirine durmadan yaklaşırlar, görünürde birbirinden uzaklaşsalar bile."
Goethe

*-İmkansızlık, sadece aptalların sözlüğünde bulunan bir kelimedir. Napolyon

*Kral da dilenci de aynı iştahla acıkır.
Monteigne

*mutluluk sadece paylaşıldığı zaman gerçektir.

*Özgürlük için gökyüzünü satın almanıza gerek yok! Ruhunuzu satmayın yeter.

*Yarından bu kadar korku duyarsan, bugünü nasıl yaşarsın?
3 Idiots (2009)